KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Türkiye görmeden PKK/ PJAK Hakkâri’den İran’a neden saldırdı?

Türkiye görmeden PKK/ PJAK Hakkâri’den İran’a neden saldırdı?

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 17 dk okuma süresi
818 0

Birkaç gün önce Türkiye sınırına yakın bir bölgede terör örgütü PKK’nın İran kolu PJAK’ın saldırısı sonucu iki askerini kaybeden İran, olaydan Türkiye’yi sorumlu tutuyor. İran Emniyet Genel Müdürlüğü Sınır Muhafızları Komutanı General Kasım Rızayi, 2 İranlı askerin ölümü 7 askerin yaralanmasıyla sonuçlanan PJAK’ın düzenlediği saldırıya sert karşılık vereceklerini söylüyor. İranlı General, “Olaydan Türkiye’yi sorumlu gördüklerini diplomatik kanallardan da konuyu takip ettiklerini ve bu konuda ilk adımları da atmış bulunduklarını belirtiyor. Türkiye’nin Hakkari sınırına yakın Urmiye kentine bağlı sınır bölgesinde PJAK’la İran güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada nöbet değişimi için sınır bölgesine giden Binbaşı Muhammed Rıza, asteğmen Muhammed Rıza Ferhi hayatını kaybetmiş, 7 askerde yaralanmıştı. 2003 yılında Haci Ahmedi adlı kişi tarafından İran’a karşı kurulan ve PKK’nin İran kolu olarak bilinen PJAK, uzun zamandan beri İran’la çatışmazlık içinde bulunuyordu. (Bkz. http://www.rudaw.net/turkish/middleeast/280520171 / http://www.internethaber.com/iran-o-saldiri-icin-turkiyeyi-sucladi-1780632h.htm ) İranlı General Kasım Rızayi’nin Türkiye’yi itham eden açıklamaları kuyruk acısından olabilir mi? Türkiye’nin neredeyse 45 günü bulan ve Şırnak, Beytüşşebap, Pervari üçgeninde yer alan Kato Dağı operasyonundan İran’ın rahatsızlığı ortaya çıkıyor. Kato Dağı’nda örgüt büyük darbe aldı. PKK’ya ait 71 sığınakta binlerce silah ele geçirildi, 53 terörist öldürüldü. Dolayısıyla PKK ile ölümüne savaşan Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK uzantısı PJAK’la ne ilişkisi olabilir ki? Oysa İran’ın PKK ile çok yakın organik ilişkileri mevcut. PKK’nın İran Türkiye sınırında üç kamp mevcut. Bunlardan Dole-Koge Kampı; Irak’ın kuzeyiyle İran sınır hattında yer alıyor ve daha çok örgütün ideolojik karargâhı durumunda. PKK’nın siyasal çalışmaları kapsamında eğitimler bu kampta veriliyor. Ayrıca çatışmalarda yaralanan terörist unsurların tedavileri bu kampta kurulu hastanede yapılıyor. Hastane, okul ve elektrik santralinin bulunduğu kamp, kışları boş tutuluyor. Bir diğer örgüt yerleşkesi Lolan Kampı; İran sınırına yakın Hakurk Vadisi yakınlarında, Lolan deresinin kıyısında. Kampta örgüte yeni katılan teröristlerin kaldığı belirtiliyor. Kelereş Kampı ise Van Başkale’nin karşısında, İran-Irak sınırına yakın.

PJAK saldırısının Urmiye kentine bağlı sınır bölgesinde gerçekleşmesinin sadece İran Kürtleri açısından değil Suriye, Irak ve hatta Türkiye Kürtleri açısından sembolik bir mesajı olduğunu düşünüyorum. Neden mi? Beş yıl önce 28 Temmuz 2012 Cumartesi günü BDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir bölge devletlerinin sinir uçlarını alarma geçiren ve beyinlerini zonklatan bir açıklama yapmış; “Özerk Kürdistan’ın başşehri Kamışlı’dır. Özerk Kürdistan’ın başşehri Diyarbakır’dır, özerk Kürdistan’ın başşehri Hevler’dir, (Erbil) özerk Kürdistan’ın başşehri Mahabad’dır” demişti. (Bkz. http://www.haberturk.com/gundem/haber/762690-baydemir-kurdistan-icin-4-baskent-saydi ) Mahabad tam olarak neresi biliyor musunuz? Hakkâri’nin tam karşısında Urmiye gölünün güneyindeki vadide, ‘ay ülkesi’ manasında İran’ın Batı Azerbaycan Eyaleti’nde bir şehir. Burası 1946’da Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin merkezi oldu. Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti, Ocak 1946’da Sovyetler Birliği’nin desteğiyle kurulan ve Sovyetler Birliği’nin çekilişiyle aynı yıl içinde yıkılan, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmamış Kürt devleti olarak tarih kayıtlarına geçti. Ancak Sovyetler 9 Mayıs’ta İran topraklarından çekilince 17 Aralık’ta İran ordusu Mahabad’ı işgal ederek Mahabad Cumhuriyeti’ni yıktı. 1930’da Türkiye’nin Doğu Anadolu’da İran sınırında gerçekleşen ve bölge halkının katılımıyla bastırılan Zeylan İsyanının ardından Barzan aşiret savaşçılarının sınırı geçmeleri esnasında bölge halkıyla bazı çatışmalar yaşadıkları bir vakıadır. 1943-1944’deki Molla Barzani yönetimindeki küçük çaptaki silahlı ayaklanma Irak ve hatta İran’daki şehirli Kürtler arasında yankı yapmış, manevi destek bulmuştur. 1945’de Barzan aşireti önderliğindeki Kürt isyanını bastıran Irak ordusunun komutanlığına İngiliz General Renton getirilmişti ve Irak genelkurmayı bu İngiliz’e yardım etmekle mükellefti. Kürtlere karşı Anglo-Arap koalisyonu kurulmuştu. Türkiye; İngiliz ve Fransız istihbaratının kışkırttığı Şeyh Said, Ağrı Koçgiri ve Dersim isyanlarıyla boğuştuğu yıllarda, Irak Kürtlerinin İngiliz sömürge güçlerine karşı Barzani ailesinin önderliğinde başlatılan isyanları ve İran’da 22 Ocak 1946’da kurulan Sovyet destekli Mahabad Kürt Cumhuriyetini yakından takip etmiştir. (Bkz. http://www.idealhaber.com/yazar/omur-celikdonmez/%E2%80%98dogu-sorunu-ekseninde-irak-ve-suriye-kurtleri/177.html )

31 Mart 1947’de Mahabad Kürt Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi Kadı, Cumhuriyetinin kurulduğu yer olan Çarçıra Meydanı’nda asılarak idam edildi. Eylül 1945’te daha önce 1930’da Oramar (Dağlıca/Hakkâri) İsyanından sonra Kasım 1931’de Kuzey Irak’ta ayaklanan Şeyh Ahmed Barzani (Şêx Ehmed Barzanî) ve kardeşi Molla Mustafa Barzani (Mela Mustafa Barzanî) de katıldı. Mahabad Cumhuriyeti’nin askerinin temeli Hereki ve Şıkak aşiretlerinden oluşturuluyordu. Ekim 1945’te KOMELA, adını İran Kürdistan Demokrat Partisi (KPD-İ) olarak değiştirdi. Mahabad Cumhuriyeti denmesinden bugüne kadar İran rejimi (eski yeni fark etmez) Kürt hareketine mesafeli durmuş, Kürtleri ayrılıkçı unsur görmüştür. İran’ın Kürtlere yönelik yakın tarihte bilinen ne büyük saldırısı, Kürdistan Demokrat Partisi – İran Genel Sekreteri Dr. Ebdulrehman Qasimlo’nun (Kasımlo), 13 Temmuz 1989′da Avusturya’nın başkenti Viyana’da İran Hükümeti temsilcileriyle yaptığı bir müzakere sırasında öldürülmesidir. Ayetullah Humeynî’nin Paris’ten Tahran’a dönmesiyle kurulan İslam Cumhuriyeti de Kürtlere karşı daha önceki iktidarlar gibi davranınca, Kürdistan Demokrat Partisi yine bir Kürt örgütü olan Komela ile birleşerek İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı silahlı mücadele başlatacağına dair ihtarda bulundu ve sorunun masada çözülmesi gerektiğini, çözüm için muhatabın Kürt örgütleri olduğunu deklare etti. Bu girişim üzerine İran’ın dini lideri Ayetullah Humeyni, 19 Ağustos 1979 günü, İran devlet televizyonunda Qasimlo için ‘Allah’ın düşmanı’ dedi ve ayrılıkçı Kürtlere karşı cihad ilan ettiğini açıklamıştı. Aynı saatlerde İran Hava Kuvvetleri tarafından bazı Kürt yerleşim birimleri bombalandı ve Kürt şehirlerinde sıkıyönetim ilan edildiği duyuruldu. Qasimlo arkadaşlarıyla birlikte gerilla birlikleri oluşturarak Kürdistan dağlarına çekildi ve 1988 yılına kadar Kürtler ve İran ordusu arasındaki çatışmalar devam etti. İran ordusunun 1988′de Irak’a yenik düşmesi üzerine İran yetkilileri Kürtlere müzakere önerisinde bulundu. 28 Aralık 1988′de İran, Qasimlo’ya Viyana’da bir görüşme önerdi.

28-30 Aralık 1988 günleri yapılan müzakereler sonucu İran, Kürt özerkliğini prensipte kabul ettiğini bildirdi ve toplantılara 20 Ocak 1989′da devam etmeyi karara bağladı. Fakat sonraki toplantılarda İran sertleşen bir tutum sergileyince Qasimlo görüşmelerden çekildi. Dr. Ebdulrehman Qasimlo, Haziran 1989′da Sosyalist Enternasyonal Toplantısı’na katılmak üzere Avrupa’ya geldi ve burada İran yönetiminin ‘yeniden diyalog’ önerisiyle karşılaştı. Qasimlo öneriyi kabul etti ve ilk toplantı 12 Temmuz’da yine Viyana’da yapıldı.13 Temmuz’da toplantının ikinci gününde Dr. Ebdulrehman Qasimlo müzakere masasındayken kısa mesafeden sıkılan üç kurşunla öldürüldü. Bu olay sırasında Qasimlo’nun iki yardımcısı, Dr. Fazil Resûl ve Ebdullah Qadirî Azer de öldürüldüler. Avusturya Hükümeti aynı gün İran Hükümeti’ni doğrudan suçlu ilan ettiyse de açılan dava aradan 18 yıl geçmesine rağmen sonuçlanmadı. Qasimlo’nun siyasal Kürt hareketini PKK bağlantılı PJAK (Partiya Jiyana Azad a Kurdistanê) sürdürüyor. ‘Partiya Jiyana Azad a Kurdistanê,’ Türkçe karşılığı ile Kürdistan Özgür Yaşam Partisi, İran’da askeri ve sivil hedeflere karşı silahlı eylemler yapan örgüt, 2003 yılında Hacı Ahmedi adlı kişi tarafından kuruldu. Örgüt ideolojisini, federal demokrasi ve Kürt milliyetçiliği olarak deklare etti. Kandilden inerek İran Kürdistan’ında eylemlerde bulundu. İran ordusu PJAK’IN saldırılarına çok şiddetli karşılık verdi. Hatta geçtiğimiz birkaç yıl önce, İran ordusunun saldırı sırasında PKK komutanlarından Murat Karayılan’ın yakalandığı, İranlı yetkililer tarafından açıklanmış ne hikmetse daha sonra bu açıklama yalanlanmıştı. İran resmi haber ajansı İRNA’nın haberine göre, 12 Ocak 2009 tarihinde İran’ın baskılarına daha fazla direnemeyen PJAK “Türkiye, İran, Suriye ve Irak’a yönelik bölücü faaliyetlerine son verdiğini” bildirdi. Birkaç hafta önce PKK’nın İran’daki uzantısı olarak bilinen PJAK, İran’da strateji değişikliğine gitti. Örgüt yaptığı genel kurul sonrası bundan sonra siyasi alanda mücadele vereceklerini açıklayarak, bu amaçla Doğu Özgürlük Örgütü (KODAR) isimli yeni bir oluşum kurduğunu duyurdu. KODAR’ın kuruluşu, PJAK yöneticileri tarafından Kandil Dağı’nda düzenlenen basın toplantısıyla duyuruldu. Yerli ve yabancı gazetecilerin katıldığı toplantıda yeni oluşumun, PKK/KCK sistemi örnek alınarak kurulduğu belirtildi. (Bkz. 26.05.2014/ http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/iran-pkk-den-korkuyor.html )

PJAK’ın kaldığı yerden, Doğu Kürdistan Savunma Güçleri YRK, İran Kürtlerinin bağımsızlık hareketi silahlı mücadeleye devam ediyor. 13 Temmuz 1989’da Avusturya’nın başkenti Viyana’da İran ajanları tarafından planlanan bir suikasta kurban giden Dr. Kasımlo; “İran’a demokrasi, Kürdistan’a otonomi” sloganıyla Kürtlerin bağımsızlık mücadelesini sürdürüyordu. Apo’ya bağlı Doğu Kürdistan Savunma Güçleri YRK ise kendini özgürlük mücadelesinin mirasçısı olarak değerlendiriyor ve her hangi bir saldırı gelişmeden herhangi bir saldırıda bulunmayacağını söylüyor. İran, başta PJAK olmak üzere çeşitli Kürt siyasi grupları terör örgütü olarak niteliyor ve ulusal güvenliğe tehdit olarak görüyor. İran Kürt bağımsızlık hareketinin önde gelen isimlerini tutukluyor bazılarını devrim mahkemelerinde yargılayıp idam ediyor. 2011’de İran’ın başlattığı büyük operasyonun ardından PKK, Doğu Kürdistan olarak adlandırdığı bölgedeki faaliyetlerini sonlandırmıştı. İran’da mücadele yürüten PJAK güçleri Türkiye ve Suriye’ye kaydırılmıştı. PKK, kritik bir süreçte yeniden İran’da yapılanma kararı aldı. Haziran 2014’te, Rojhılat yani Doğu Kürdistan Savunma gücü HRK 3. konferansını gerçekleştirdi. Konferansta Doğu Kürdistan Savunma Gücü-HRK’nin, Doğu Kürdistan Savunma Güçleri YRK olarak yeniden örgütlenmesi kararı alındı. Bu kararın alınmasındaki en önemli etkenlerin başında, İran rejiminin Kürtlere yönelik baskı ve yıldırma politikalarını sürdürmesi, tutuklama ve infazlara devam etmesi. ( Bkz. 20 Ocak 2015/ http://fikrikadim.com/2015/01/20/serok-aponun-askerleri-kobanide-sengalde-rojhilatta-savasiyor/ )

Kürt coğrafyasında tek başlı bir siyasal örgütlenmenin kurumsallaşması söz konusu değil. Irak Kürdistanı’ndaki politik oluşumlar aşiret bazında ve çok daha yerel özellikler taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Abdullah Öcalan’ın lideri olduğu PKK, rakibi ya da muadili diğer Kürt örgütlerine göre Kürdistan coğrafyasında bölgesel bir kapsama alanına sahip. Peşmerge’nin Suriye, İran ve Türkiye’de etkisinin sınırlı olduğu hepimizin malumu. Zaten Türkiye’deki Kürtlerin büyük çoğunluğu Peşmerge’ye; Barzani ailesinin muhafız alayı gözüyle bakıyor. PKK Türkiye, Suriye İran ve Irak Kürtlerinin derin örgütü. En başarılı olduğu bölge Suriye’de Rojava. Irak krizi, bugüne kadar görünürde düşman olan İran ve ABD arasında sürdürülebilir işbirliğinin kapısını araladı. İran Irak savaşı sırasında ‘İrangate skandalı’ patlak verdiğinden bu güne, zaman zaman adı geçen iki ülkenin gizli dayanışma içinde olduğu ortaya çıktı. İran sempatizanlarına garip görünse de, bu iki düşman ülkenin daha önce Irak ve Afganistan krizlerinde de işbirliğinde bulundukları belirtiliyor. Avrupa basınında; ABD’nin 2001 Afganistan işgalinde, Taliban’a karşı ABD İran arasında istihbarat paylaşımında bulunduğu, İran’ın ABD’ye askeri istihbarat hizmeti verdiği haber ve yorumları yer almıştı. Ankara’da görüştüğüm İranlı bir dostum; Tahran meydanlarında ‘Merg berg Amrika’ sloganlarını haykırmaktan hançereleri yırtılan İran halkının, gün gelecek ikiyüzlü siyasetçilerden elbet hesap soracağını söylemişti. İran-ABD çıkarları Irak’ta örtüşüyor. Sözde siyasi ve ideolojik karşıt profil çizen Amerika ve İran’ın çıkarları Irak’ta pişti oldu. (Bkz. 19.06.2014/ http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/iran-in-batiyla-petrol-kardesligi-islam-kardesliginden-onde-mi.html ) Anlaşılan İran halkı hesap sormaya farklı örgütlerden üzerinden başladı. Güney Azerbaycanlı Türkler şimdilik silahlı mücadele taraftarı değil ama İran Kürtlerinin silahlı mücadele geleneği var. Türk yetkililer, 24 Kasım 2016’’da Suriye’de 4 Türk askerin hayatını kaybettiği saldırıda İran yapımı bir İHA’nın kullanıldığını düşünüyor. İran yapımı olduğu tespit edilen İHA’nın, Hizbullah, Kudüs Gücü ya da başka bir “Şii grubun” kullanıp kullanmadığını henüz belirlenememesi söz konusu. Ancak 26 Kasım’da İran’a giden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bu konuyu da gündeme getirdiği de biliniyor. Daha önce Erdoğan ile Putin arasında yapılan telefon görüşmelerinde Rusya, hem kendilerinin, hem de Suriye’nin saldırıya karıştıkları iddiasını reddetmişti. Suriye kaynakları da, El Bab kuzeyindeki saldırıdan kendilerinin sorumlu olmadığını dile getirmişti. (Bkz. http://www.zernews.com/2016/12/el-bab-ta-tsk-yi-kimin-havadan-bombaladigi-tespit-edildi.html ) Stalin ne demişti? ““intikam soğuk yenen bir yemektir!”

Ömür Çelikdönmez
Twitter: @oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir