KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Trump’ın Ortadoğu stratejisi

Trump’ın Ortadoğu stratejisi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
353 0

Seçim kampanyası sırasında İslam’ın aleyhinde söylemediği şey kalmadı. Seçildikten sonra Başkan olarak ilk icraatı da 7 Müslüman ülke vatandaşlarının ABD’ye girişine yasak koymak oldu…

Donald Trump’ın İslam ile ilgili tavrını değiştirmesi için fazla zamana ihtiyaç olmadı. Bu kez kesin bir “U dönüş” yaparak ilk dış ziyareti için İslam’ın merkezi Suudi Arabistan’ı seçti ve Riyad’da ikili temasların yanı sıra 55 Müslüman ülkenin liderlerinin katıldığı bir toplantıda konuşarak önemli mesajlar verdi…

Kısacası, İslam dünyası karşısındaki tavrı açısından eski agresif Trump gitti, onun yerine barışık Trump geldi…

Değişiklik nedeni

Trump’ın tutumundaki bu değişikliğin nedenini anlamak pek zor değil. Politikacıların özellikle seçim kampanyalarında popülist konuşmalar yaptıkları, ama iktidara geldikten sonra daha gerçekçi davranmak ihtiyacını duydukları malum. Trump da şimdi ulusal çıkarların ne olduğunu, devlet kurumlarının ne gibi politikalar planladığını öğreniyor. Nitekim Trump’ın NATO’dan Çin’e kadar birçok dış politika konusunda eski tutumunu değiştirmekte olduğu görülüyor.

Trump’ın başarılı bir iş adamı olarak uluslararası ilişkilere de alışveriş ve kazanım açısından baktığı görülüyor. Nitekim Suudi Arabistan ziyaretinin belki de onu en çok memnun eden sonucu, 110 milyar doları askeri alanda olmak üzere, toplam 480 milyar dolarlık anlaşmalara imza atılmasıdır…

Yeni blok

Trump’ın Riyad’daki konuşması yönetimin kafasında yeni bir Ortadoğu stratejisinin şekillenmekte olduğunu gösteriyor.

Bu stratejinin ağırlık noktasını, terörle mücadele, yani güvenlik konsepti oluşturuyor. Trump bunu ABD ile İslam dünyası arasında yakınlaşma ve işbirliği için başlıca unsur sayıyor.

ABD lideri daha önceki demeçlerindeki bir hatayı düzelterek İslam ile terörü birbirinden ayırıyor. Riyad’daki konuşmasında “radikal İslami terör” gibi bir deyim kullanmamaya özen göstermesi dikkat çekici.

Bu yeni stratejinin diğer önemli bir öğesi, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ekseninde (Ürdün ve Mısır’ın da dâhil olduğu) bir stratejik blok oluşturma amacıdır. Trump’ın sözleri, böyle bir oluşumun, teröre destek vermekle ve saldırganlıkla suçladığı İran’a karşı düşünüldüğünü gösteriyor.

Kuşkusuz bu özellikle İran’la çatışma halindeki Suudi Arabistan’ın ve Şii yayılmacılığından kaygı duyan diğer bazı bölge ülkelerinin hoşuna giden bir gelişme. Ama İran bunu kendisine düşmanca bir hareket olarak görüyor. Bu durumda, Batı ile ilişkileri düzeltmekten yana olan ve hafta sonunda yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Ruhani’nin nasıl bir tavır alacağı merak konusu…

ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk yurt dışı seyahatinde gerçekleştirdiği “ilkler”den biri de, Suudi Arabistan’dan İsrail’e direkt uçuşu oldu.

Riyad ilk kez bir uçağın kendi semalarını aşarak Telaviv’e gitmesine izin verdi. Bu, kuşkusuz Suudi rejiminin, Trump’a yapmak istediği bir jestti. Ama bunun Ortadoğu’da havanın değişmekte olduğunu gösteren siyasi bir anlamı da vardı.

Bir süreden beri Suudi Arabistan’la İsrail arasında gizli temasların cereyan ettiği ve zımni bir yakınlaşmanın başladığı gözleniyor.

Bu gelişmeye yol açan başlıca faktör, Suudi Arabistan’ın İran’ı kendisi ve Körfez bölgesi için bir tehdit olarak görmesi ve onunla (Yemen’de olduğu gibi) açıkça çatışma halinde olmasıdır.

Malum, İran İsrail’in de en büyük düşmanı. Bu hem Riyad’ı, hem Telaviv’i, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” noktasına getirmiş bulunuyor.

Kim kiminle…

Başkan Trump’ın üzerinde çalıştığı yeni Ortadoğu stratejisinin siklet merkezinde, dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, “güvenlik” konsepti yer alıyor.

Suudi ve diğer Müslüman ülkelerin liderleriyle görüşmelerinde Trump, terörle mücadele amaçlı kolektif bir işbirliği sisteminin kurulması fikrini ortaya attı. Trump bu fikri Suudiler ve diğer bölge ülkeleri için daha cazip şekle sokmak üzere, İran tehdidini ön plana çekti.

Bu stratejik hamle, Ortadoğu’da yeni bir cepheleşmenin temelini atıyor. Suudi eksenli bu blokta Körfez ülkelerinin, Mısır ve Ürdün’ün (ve hatta zımni olarak İsrail’in) yer alması öngörülüyor.

Bunun bir sıkıntısı, Sünni ağırlıklı olması ve Şii İran’ı karşısına alması nedeniyle, mezhepsel ve dinsel bir karakter alması olasılığıdır. Daha şimdiden bazı Amerikalı siyasetçiler böyle bir olumsuzluğa işaret ediyorlar ve böyle bir cepheleşmenin bölgedeki mevcut gerginlik ve çatışmaları kızıştırabileceğini öne sürüyorlar…

İşadamı gibi…

Trump bu gezisinin İsrail-Filistin ayağında da bu spesifik bölgeyle ilgili yeni bir “girişim”in sinyalini verdi.

Netanyahu ve Mahmut Abbas ile yaptığı görüşmelerde Trump, İsrail-Filistin barış görüşmelerinin yeniden başlaması için devreye girmek istediğini açıkladı. İki tarafın rezervleri olmakla beraber bu inisiyatifi göz ardı etmedikleri ve bir fırsat olarak gördükleri anlaşılıyor.

Trump bir işadamı edasıyla bu meseleye yaklaşıyor ve “al-ver” anlayışıyla tarafları pazarlığa oturtabileceğine inanıyor.

Daha önce nice devlet adamının ve diplomatın başaramadığını Trump yapabilir mi? Kudüs ve Ramallah’ta yaptığı konuşmalar, açıkçası çok yüzeysel. Belli ki karmaşık sorunun detaylarına henüz girmemiş… Belirli bir planı, bir yol haritası da yok…

Süreci bir şekilde başlatabilirse, kuşkusuz bir başarı sayılacak. Ama sonrasını getirebilecek mi? Asıl mesele bu…

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir