KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Terörün Fransızcası mülteciye geçit yok!

Terörün Fransızcası mülteciye geçit yok!

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 10 dk okuma süresi
296 0

Fransa’nın ‘La Marseillaise’i Fransa Ulusal Marşı. 1792’de yazıldı ve kısa sürede tüm Avrupa’ya yayılarak Yunanistan ve Rusya’daki devrimlere ilham kaynağı oldu. Hatta Çin’in Tiananmenj Meydanı’ndaki protesto gösterilerinde de söylendi. “Allons enfants de la Patrie / Le jour de gloire est arrivé” sözleriyle başlar. Bu Fransızca sözcüklerin Türkçede ‘Haydi vatanın evlatları Zafer günü geldi’ gibi anlamı var. İstiklal Marşı’yla karşılaştırıldığında, ‘La Marseillaise’ ulusal bir ant değil sanki mezbahada hayvan boğazlayan kasapların nakaratı gibi. Aslında 1789 Fransız İhtilali sonrasının politik yapısını yansıtır. Giyotin belki de bu ihtilalin simgesi denilebilir. Fransa şimdi terör giyotinine başını uzatmış bir ortaçağ kahramanı Jeanne Darc.

Fransa sömürgeci geçmişinin baskısı altında eziliyor. Fransa’da gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri son olarak aşırı sağ parti Ulusal Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen’in adaylığını açıklamasıyla adaylar bazında şekillenirken, ülkede yaşayan Müslümanlar ötekileştirilerek, kampanya sürecinin başlıca gündem maddesi oldular. Tesettür mayo, başörtüsü, camilerin finansmanı ve Müslümanların Fransa Cumhuriyeti ile uyumu tartışmalarıyla geçen süreçte yaklaşık 5 milyonluk nüfusla Fransa’nın ikinci dini olanı İslam, tüm partiler için ana seçim malzemelerine dönüştü. Fransa özgürlükler ülkesi falan değil. Öyle olsa Fransız sinemasının dünyaca ünlü artisti Gerard Depardieu, başı sıkışınca soluğu Moskova’da Putin’in yanında alır mıydı? Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in biraz da ‘hooligan’ olan karakterini çok beğendiğini açıklayan Depardieu’un, 2013 yılından beri Rusya’dan aldığı Rus pasaportunu kullandığını ve kendisini bir ‘dünya vatandaşı’ gibi gördüğünü söylemesi kendi ülkesi Fransa’nın içine düştüğü durumdan olsa gerek.

Irkçı ve yabancı düşmanı politik organizasyonlara rağmen Merkel Almanyası; Fransa’ya göre daha özgürlükçü görüntü veriyor. Mülteci politikasında diğer Avrupa Birliği üyesi ülkelerle kıyaslandığında gerçekçi ve çözüme dayalı bir göç politikası geliştirdikleri söylenebilir. Nitekim Alman Federal Turizm Ekonomisi Birliği’nin (BTW) Berlin’de düzenlediği Turizm Zirvesi’ne katılan Başbakan Merkel’in, Mısır ve Tunus ile de Türkiye ile imzalanan türde geri kabul anlaşmaları imzalanması gerektiğini vurgulaması bu açıdan önemli. Almanya’nın girişimleriyle Avrupa Birliği, Türkiye’deki mülteciler için öngördüğü 348 milyon euro hacmindeki en büyük yardım kampanyasını pazartesi gününden itibaren başlattı. Acil Sosyal Güvenlik Ağı (ESSN) sığınmacılara gıda, ev, okul ve tıbbi ihtiyaçlarında kullanması için para yüklü kartlar dağıtacak. Yardım projesi Türkiye’de en muhtaç durumda olan Suriyelileri kapsıyor. Projeden mülteci kampları dışında yaşayan yaklaşık 1 milyon Suriyelinin faydalanacağı tahmin ediliyor.

Fransa’nın uzun zamandır Kuzey Afrika kökenli sömürge dönemi bakiyesi vatandaşlarıyla zaten başı dertte. Ülkedeki DAİŞ/IŞİD terörünün insan kaynakları bu demografik yapıya dayanıyor. Aslında bu yıllar öncesinin hesaplaşması. 17 Ekim 1961’deki Cezayir savaşını protesto eden yüzlerce Cezayirlinin katledilerek Seine Nehri’ne atıldığı Paris Katliamından söz ediyorum. 50 yıl önce Paris’te toplanan Cezayirli göçmenler, Cezayir Bağımsızlık Hareketi, FLN’nin çağrısı üzerine Cezayir Savaşı’na destek vermek üzere gösteri düzenlediler. Fransa’nın Cezayir’de yürüttüğü savaşa karşı eylemlerin arttığını gören Hükümet, gösteriye katılımı engellemek içn sokağa çıkma yasağı koydu. Bu yasağa rağmen Paris’teki gösteriye 30 binin üzerine göçmen ve onları destekleyen Fransız katıldı. Gösteri olaysız geçti, ancak Yahudileri toplayarak esir kampına gönderen Vichy Hükümeti’nin de mensubu olan Polis şefi Maurice Papon, güvenlik güçlerine ‘ateş açın’ emri verdi. Bunun üzerine sayısı bugün hâlâ bilinmeyen yüzlerce insan yaşamını yitirdi.

Sonrasını biliyoruz. Kuzey Afrikalı genç kuşak periyodik aralıklarla kolektif bilinçaltının yönlendirmesiyle sokaklara dökülür, polisle çatışır, mağazaları talan eder ve araçları ateşe verirdi. Ancak şimdi intikam almanın bir başka yolunu bulmuş gözüküyorlar. Ne demek istediğimi son üç yılda Fransa’da yaşanan terör olaylarına bakarsanız daha iyi anlarsınız. Charlie Hebdo’dan Nice saldırısına kadar yüzlerce insan öldü, öldürüldü. Fransız basınında yer alan ve terörle mücadele yetkililerine dayandırılan bilgilere göre, Suriye ve Irak’a savaşmaya giden Fransızlardan 200’den fazlası öldürüldü. Yüzlercesi yaşıyor ve Fransa için tehlike arz ediyor. Fransa İç Güvenlik Genel Direktörü Patrick Calvar, mayıs ayında Ulusal Meclis’in Ulusal Güvenlik Komisyonu’ndaki bir toplantıda, bombalamalarda ölenlerin belirlenmesinde yaşanan güçlük nedeniyle bölgede ölen Fransızların tam sayısını söylemenin zor olduğunu kaydetmişti.

Fransa’nın DAEŞ ve El Kaide tarafından en çok tehdit edilen ülke olduğunu ifade eden Calvar, yeni bir saldırı için kalabalık bir mekânın hedef alınabileceğini belirtmiş, ardından 14 Temmuz’da Nice şehrinde milli gün kutlamaları sırasında 84 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısı gerçekleşmişti. Başbakan Manuel Valls, 11 Eylül’de yaptığı açıklamada, bölgede 275 Fransız kadın teröristin bulunduğunu bildirmişti. İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve da geçen yıl, Irak ve Suriye’de 5 bin Avrupalı teröristin bulunduğunu kaydetmişti. Bunların büyük kısmı Almanya ve Fransa’dan gidenlerden. Bölgede yaklaşık 700 Fransız vatandaşı veya bu ülkede ikamet eden kişinin savaştığı tahmin ediliyor.

Fransa mültecilere hiçte sıcak yaklaşım göstermiyor. Hatta ülkedeki Çingenelerle ne AB kriterlerine ne de hümanizm ilkelerine uymayacak şekilde uğraşıyor. Onlara mezarlık bile verilmiyor. Çingene kampları sürekli polis baskınına uğruyor. Mültecilere de yapılanları farklı sanmayın. Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı François Hollande, göçmen krizinin merkezi halindeki Calais’yi ziyaret etti. Cumhurbaşkanlığı için aday olacağı konuşulan Nicolas Sarkozy’nin bölgeye yaptığı ziyaretin ardından Hollande da Calais’de incelemede bulundu. Hollande, insani çabalara katılması için İngiltere’ye de çağrı yaptı: “Fransa’nın şimdiye değin burada yaptığı ve devam edeceği insani çabalarda, İngiliz yetkililerin de üstlerine düşeni yaptıklarını görmek için kararlığımızı yinelemek istiyorum.” falan dedi. Cumhurbaşkanı Hollande Fransa’nın bir kamplar ülkesi olmasına izin vermeyeceğini belirterek, Calais’nin kışa değin tamamen kapatılacağını vurguladı.
Yaz aylarında kısmen boşaltılan ‘vahşi orman’ diye bilinen Calais kampında barınan mültecilerin başka bölgelere dağıtılması planlanıyor. Kampta İngiltere’ye geçmek isteyen yaklaşık 9 bin mülteci bulunuyor. (Bkz. http://www.haberler.com/fransa-cumhurbaskani-hollande-multeci-kampini-8804475-haberi/ ) Fransa, yılbaşından beri, İngiltere sınırındaki Calais kentinde bulunan düzensiz kampta yaşayan sığınmacılardan bin 346’sını sınır dışı etti. Fransa bir taraftan Ortadoğu da 1. Dünya Savaşı sonrası gücünü arıyor, iç savaşın devam ettiği Suriye’yi mandası gibi görüyor. Binlerce insanın ölümüne, yurtlarını terk etmesine, uzak diyarlara göç etmesine neden oluyor. Diğer taraftan da parçası olduğu politikaların mağdur ettiği göçmenlere hayat hakkı tanımıyor, BM mülteci sözleşmesine bağlı kalmıyor. Fransızca nasıl söylenir bilemiyorum ama monşerlere biz Türkçesini söyleyelim; bu ne perhiz bu ne turşu?

Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir