KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Rusya Ortadoğu’da Şiilerin Yanında mı?

Rusya Ortadoğu’da Şiilerin Yanında mı?

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 17 dk okuma süresi
320 0

Rusya Ortadoğu’da Şiilerin Yanında mı?
dilek 21 yy
Ortadoğu’da İslam devletleri arasındaki mezhepsel ayrışma özellikle İran ve Suudi Arabistan arasındaki jeopolitik rekabetin aracı halinde dönüştürülmemiş olsaydı ve “Arap Baharı” sürecinde bölgede yaşanan gelişmeler hem mezhepsel ayrımdan beslenip hem de bu ayrımı körüklememiş olsaydı, Rusya ya da herhangi bir uluslararası politika aktörünün hangi mezhebin yanında olduğuna ilişkin bir soru üzerinde düşünmeye gerek kalmazdı.

Diğer taraftan Rusya yalnızcılık politikası uygulayan, Ortadoğu politikalarına karışmayan, Sovyetler mirasını unutmuş ve Soğuk Savaş koşullarını yeniden diriltme gayreti içinde bulunmayan bir aktör olsaydı, Rusya’nın Ortadoğu’da hangi mezhebi desteklediğine yönelik bir soru da günümüzde olduğu kadar önemli olmazdı.

Velhasıl Ortadoğu’da Sünni-Şii ayrışması hem bölge devletlerinin iç ve dış siyasetini belirleyen faktörlerden biri olduğundan hem de Rusya Soğuk Savaş dönemini canlandırma gayreti içinde ve Batı’ya başkaldıran bir pozisyonda bulunduğundan, Sünni-Şii ayrışmasının Rusya’nın Ortadoğu politikasını belirleme ve uygulama sürecinde bir faktör olup olmadığı, Rusya’nın ağırlığını hangi taraftan yana koyduğu ve Rusya’nın taraflardan biri lehine ağırlık koymasının yansımaları üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken meselelerdir.

“Arap Baharı” sürecinde Rusya’nın bölgedeki Sünni-Şii ayrımında ağırlığını Şiilerden yana koyduğu yönündeki savlar, Rusya’nın Suriye’de Esad rejimini kararlı bir şekilde destekliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Rusya’nın Esad rejimine verdiği desteğin, baba ve oğul Esad yönetimlerinin Rusya’nın bölgedeki müttefiki olmasından, Rusya’nın Sovyetler coğrafyası dışındaki tek askeri üssünün Suriye’de Tartus’ta bulunmasından ve iki devlet arasında artan silah ticaretinden kaynaklandığı yönündeki görüşler genel kabul görse de, Rusya’nın Esad’a yönelik kararlı desteğini açıklamak için yeterli değildir. Zira Rusya, Putin’in iktidara gelmesinden beri net bir şekilde Batı karşıtlığı temelinde şekillenen, Soğuk Savaş koşullarını canlandırmaya yönelik bir dış politika izlemektedir ve iç çatışmaya sürüklenen Suriye de bu dış politikanın sergilenebileceği bir fırsata dönüşmüştür. Esad rejiminin devamlılığın sağlanması Rusya açısından, Batı’nın “komploları” olan “renkli devrimlere”/rejim değişikliklerine” direnişin sembolü niteliğindedir.[1] Zbigniew Brzezinski’nin “Satranç Tahtası”ndan esinlenirsek, Rusya’nın ABD ile oynadığı satrançta Suriye’nin sadece piyon olduğunu ileri sürebiliriz. Bu açıdan Esad’ın Şii olmasını ve Esad’la çatışan muhalif unsurların Sünni olmasını gerekçe göstererek, Esad’a destek veren Rusya’nın ağırlığını Sünnilere karşı Şiiilerden yana koyduğunu ileri sürmek – Rusya’nın Esad’a verdiği desteğin nedeni Esad’ın Şii olması olmadığına göre- ikna edici görünmemektedir. Burada soracağımız bazı sorular, bu savın ikna edici olmamasının nedenlerini açıklayacak niteliktedir; “Suriye’nin iç çatışmaya sürüklendiği koşullarda Rusya’nın müttefiki olan, Rusya ile güçlü ilişkiler kurmuş bir rejim Sünni olsa idi, Rusya müttefiki olan bu Sünni rejimi uluslararası arenada desteklemez miydi?”, “Böyle bir durumda Suriye’deki muhalefet Şii olsaydı, Rusya müttefiki Sünni rejime karşı Şii muhalefeti mi desteklerdi?”, “İç çatışmaya sürüklenen Suriye’deki rejim Batı’nın müttefiki Şii bir rejim olsaydı, Soğuk Savaş koşullarını diriltmek isteyen Rusya, Batı’nın müttefiki Şii rejimi mi desteklerdi?” Bu sorulara verilecek cevaplar, Rusya’nın Suriye politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında “Esad rejiminin Şii olması” faktörünün önemli olmadığını gösterecektir. Bu noktada Rus yönetimi tarafından, Esad rejiminin “laik” olmasının bölgedeki Hıristiyanların mevcudiyeti ve geleceği için önemli atfedildiğine değinmek gerekir.

Kısaca Rusya’nın Esad rejimine verdiği destek, Rusların Ortadoğu’da ağırlığını Şiilerden yana koyduğunun ileri sürülmesi için yeterli bir gerekçe değildir. Ancak bakış açımızı biraz genişlettiğimiz takdirde, Rusların bölgede Şiilerden yana olduğunun ileri sürülmesine zemin oluşturabilecek başka nedenler bulunabilir. Öncelikle, Rusya’nın, bölgede Sünnilerin ve Şiilerin liderliğine soyunan Suudi Arabistan ve İran ile ilişkileri ve bu iki ülke arasındaki son gerginliklerdeki pozisyonu bize önemli ölçüde fikir verecektir.

Tarihsel bir bakış açısıyla rekabet, anlaşmazlık, saldırganlık gibi “olumsuz” kavramlarla anlatılabilecek Rusya-İran ilişkileri, öncelikle İran Devrimi sonrası, daha sonra Sovyetler Birliği’nin dağılmasını müteakip – ilişkilerde inişler ve çıkışlar olsa da, iki devlet arasında enerji konusunda rekabet dikkat çekse de- yakınlaşma yönüne girmiştir. İran, Devrim sonrası Batı karşıtı dış politika temelinde yüzünü SSCB’ye dönerken; önce SSCB sonra Rusya İran’ı, bölgesel bir rakip olarak algılamaya devam etse de, ABD’nin bölgedeki etkinliğini engelleyecek bir faktör olarak görmüştür. Hal böyle iken, iç çatışmaya sürüklenen Suriye, Rusya-İran ilişkilerini farklı açılardan oldukça güçlendirmiştir. Birinci açı, hem Rusya’nın hem de İran’ın Esad yanlılığı noktasında birleşmeleridir. Her iki devlet de Esad’ı desteklemenin Batı karşıtlığı temelinde şekillenen dış politikalarının doğal gereği olarak görmektedir; İran açısından Esad rejimi İran-Suriye-Hizbullah’tan oluşan “direnç ekseninin” kırılmaması adına korunması gereken bir rejim iken, Rusya açısından Batı’ya başkaldırının sergilendiği bir fırsata dönüşmüştür. İkinci açı, “Arap Baharı” le yükselen radikal İslamcı örgütlerin, hem Rusya hem de İran tarafından tehdit olarak algılanıyor olmasıdır ki; ortak tehditlerin yöneldikleri unsurları birbirlerine yakınlaştırma fonksiyonu burada da işe yaramış, ortak radikal İslam tehdidi Rusya ve İran’ı yakınlaştırmıştır. 2012’den bu yana, Rusya ve İran arasında “stratejik bir ittifak” gözlemlenmektedir; iki devlet arasında uluslararası meselelere dair istihbaratın paylaşımını içeren “Güvenlik Paktı” imzalanmış, İran’da yapılacak yeni nükleer santrallerin inşasında işbirliği yapılacağı açıklanmış, Hazar Denizi’nde yeni ortak askeri tatbikatlar yapılacağı belirtilmiştir.[2] Hatta Rusya Savunma Bakanı sözcülüğünde İran’ın siyasi ve askeri zorluklara sürüklenmesinin Rusya’nın ulusal güvenliğine karşı bir tehdit olarak algılanacağı ifade edilmiştir.[3]

Diğer taraftan, Rusya’nın Sünni dünyanın liderliğine soyunan Suudi Arabistan ile ilişkileri, yakınlaşma girişimlerine rağmen, hiç dostça olmamış, iki devlet birbirlerine hep kuşkuyla yaklaşmıştır. İki devlet arasındaki dostça olmayan ilişkilerin nedenlerinden biri, her ikisinin dünyanın en büyük ham petrol üreticisi ve ihracatçısı olmalarından kaynaklanan enerji rekabetidir ve Rusya bu rekabette dünya enerji fiyatlarının belirlenmesinde Suudi Arabistan’ın oynadığı rolden rahatsızdır. Zira Rus yönetimi, Suudi Arabistan’ın Rus ekonomisine zarar vermeye yönelik kasıtlı davranışlar sergilediğini düşünmektedir. İlişkileri geren daha önemli neden, Rusya’nın, Suudi Arabistan’ın radikal İslamcı unsurları desteklemekte ve Vahabi ideolojisini yayma gayreti içinde olduğunu düşünmesi ve bunu tehdit olarak görmesidir. Bu düşüncenin sadece Rusya’ya ait olmadığını, Batılı kesimlerce de paylaşılmakta olduğunu belirtelim. Ancak bu durumu Rusya için daha önemli kılan Rusya’nın geçmiş tecrübeleridir; zira Suudi Arabistan Sovyet işgaline karşı Afgan mücahitleri desteklemiş, ayrıca Rusya Suudi Arabistan’ı Çeçen isyancıları desteklemekle suçlamıştır. Rusya Suudi Arabistan’ın radikal İslamcı unsurları desteklemekte olduğu iddiasını sürdürürken, Suriye’deki iç çatışma iki devlet arasındaki ilişkileri geren önemli bir faktöre dönüşmüştür. Öncelikli olarak karşıtlık, Rusya Esad rejimini desteklerken Suudi Arabistan’ın rejim değişikliğinden yana tavır koyarak isyancıları desteklemesi noktasında belirmiştir. Suriye’de yaşananları meşru hükümetin teröristler ile mücadelesi olarak gören Rusya, Suriye muhalefetini destekleyen Suudi Arabistan’ı, Suriye’de teröristleri desteklemekle itham etmiştir. Bir iç çatışmada, farklı tarafları destekleyen devletlerarasında gerilim yaşanması uluslararası politikanın doğasında vardır; ancak Rusya Suudi Arabistan’ın Suriye politikasını Suriye özelinden ziyade daha geniş perspektiften değerlendirmektedir. Rusya açısından Suudi Arabistan’ın amacı Esad’ı devirmekle sınırlı değildir; Suudi yönetimi Suriye’de de Körfez bölgesinde olduğu gibi Vahabi ideolojisiyle şekillenmiş, müttefiki bir devlet yaratmak istemektedir. Üstelik Rusya açısından, Batı’nın müttefiki olarak tanımladığı Suudi Arabistan, böylelikle yine Batı’nın müttefiki bir Suriye oluşturmuş olacaktır. Diğer taraftan “Arap Baharı” sürecinde bölgede yükselen radikal İslamcı unsurlar da Rusya tarafından Batı’nın yanlış bölge politikaları ile Suudi Arabistan’ın desteğinin ürünleri olarak görülmektedir. Üstelik bölgede radikal İslamcı terör örgütlerinin yükselişi Rusya için bir dış mesele değil, Rusya’da yaşayan ve sayıları 20 milyonu bulan Müslüman halkın bu örgütler tarafından radikalleştirilmesi riski açısından bir iç meseledir. Rusya ülkede yaşayan Müslüman nüfusun, Suudi Arabistan’ın ve radikal İslamcı terör örgütlerinin Rusya’nın iç siyasetine karışmaları için bir kanal olmasını önleme gayreti içindedir. Hal böyle iken, Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesi sonrası Suudi Arabistan’da bazı çevrelerden gelen Rusya’ya karşı “kutsal savaş” çağrıları ilişkileri olumsuz etkileyen güncel bir faktör olarak karşımıza çıkmıştır. Her ne kadar bu çağrıların Suudi hükümeti ile doğrudan bağlantısı olmadığı iddia edilse de, “kutsal savaş” çağrıları, Rusya tarafından Suudi Arabistan’ın radikal İslamcı unsurlara verdiği desteğin kanıtı olarak okunmaktadır. Neticede “Rusya’nın birinci düşmanı Amerika ise, ikincisi Suudi Arabistan’dır”[4] şeklinde ifadeler mevcut durumu kısaca özetlemektedir.

Üstelik Suriye sorununda halklarının büyük çoğunluğu Sünni olan bölge devletlerinin Esad karşıtlığında birleşmesi Rusya’nın “Arab Baharı”nı Sünni İslam’ın yükselişi olarak okumasına neden olmuştur. 2011 yılının Mart ayında Suudi Arabistan öncülüğünde Körfez İşbirliği Konsey üyeleri ordularının “Şii isyanını” bastırmak için Bahreyn’e girmesi, Mart 2015 tarihinde Körfez İşbirliği Konseyi üyeleri ve Mısır, Ürdün, Sudan, Fas ve Pakistan’ın desteğini alan Suudi Arabistan’ın, Şii Husilere karşı hükümeti korumak adına Yemen’e saldırılar düzenlemesi, 2015 yılının sonunda Suudi Arabistan tarafından, terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak gerekçesiyle 34 bölge devletinin koalisyon kurduğunun açıklanması ve bu koalisyonda Şii yönetimler olan İran’ın, Irak’ın ve Suriye’nin yer almaması, Rusya tarafından Suudi Arabistan’ın bölgede “Sünni Koalisyon” kurma çabaları olarak okunmuştur. “Sünni Koalisyon” Rusya için neden istenmeyen bir girişimdir? Bu sorunun cevabı, Rusya’nın bölgenin Sünni devletlerini Batı’nın daimi müttefikleri ve Rusya’nın iç işlerine karışan devletler olarak görüyor olmasında yatmaktadır. Rusya “Arap Baharı”nı “Sünni İslam’ın yükselişi” kavramıyla bir tehdit/risk olarak okurken, Suudi Arabistan ise Rusya’yı Sünni dünyanın karşıtlığında konumlandığı gerekçesiyle eleştirmekte ve Rusya’yı İran-Suriye-Irak-Hizbullah ekseninin müttefiki olarak tanımlamaktadır.

Mevcut tablo, tarihsel açıdan Rusya’nın bölgedeki ağırlığını Suudi Arabistan’ın karşısında İran’dan yana koyduğunu ve “Arap Baharı” süreci ile de bu pozisyonunun güçlendiğini göstermektedir.“Arap Baharı” sürecinde Suriye’de iç çatışma Sünni-Şii çatışması, Bahreyn’e ve Yemen’e yönelik askeri müdahalelerin hedefi ise Şiilerin bastırılması olarak okunduğu takdirde, Rusya’nın hem Suriye politikası hem de Bahreyn ve Yemen’e askeri müdahaleler karşısındaki –İran’ın tepkisi kadar sert olmasa da- tepkisi Rusya’nın tercihini Şiilerden yana kullandığı izlenimi yaratmaktadır. Hatta bu izlenim bazı basın-yayın organlarında Putin’in “Şiilerin kahramanı” olarak tanımlanması ve Rusya’nın “Şiilerin küresel sesi” olarak görülmesi[5] neticesinde daha da güçlenmektedir.

Ancak Rusya Şii olduğu için Esad rejiminin yanında ve İran’ın “dostu”; Sünni olduğu için de Suudi Arabistan’ın “düşmanı” değildir. Rusya, her rasyonel aktörün yapması gerektiği gibi, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda dış politika izlemektedir ve mezhep ayrımı bölge devletleri tarafından siyaset aracı yapıldığı müddetçe, Rusya da Sünni-Şii ayrışmasını kendi çıkarları adına kullanmaya devam edecektir. Fakat Soğuk Savaş koşullarını yeniden canlandırmaya çalışan ve bölgede ağırlığını artırma gayretindeki Rusya’nın ya da herhangi bir küresel aktörün Sünni-Şii ayrışmasından faydalanması, bölgede mezhepsel kutuplaşmayı artırır. Bölgede mezhepsel kutuplaşmanın artması ise zaten yaşanmakta olan gerilimleri derinleştirir, genişletir ve nihayetinde bölgesel barışı tehdit eder.
Yazar: Dr. Dilek Yiğit
*************************************************************
[1] Why Russia is an ally of Assad, www.economist.com, 30 Eylül 2015

[2]Clara Weiss, Russia and Iran deepen political and military cooperation, https://www.wsws.org/en/articles/2013/08/08/russ-a08.html, 8 Ağustos 2013

[3] a.g.e.

[4] Tensions rise between Saudis and Russians, http://www.al-monitor.com/pulse/ru/contents/articles/originals/2015/02/russia-suadi-arabia-rivalry-us-oil-chechnya-iran.html#, 2015

[5] Putin, Champion of the Shias, www.economist.com, 17 Ekim 2015

http://www.21yyte.org/ sitesinden 27.04.2016 tarihinde yazdırılmıştır

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir