KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. orta doğu değil “kadim coğrafya ya da “merkez kıta”

orta doğu değil “kadim coğrafya ya da “merkez kıta”

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
295 0

amerikalı bir deniz subayı ve jeopolitik stratejist olan alfred thayer mahan
tarafından 1902 yılında yazılan bir makalede ilk kez kullanılan ve ingilizlerce hemen benimseniverilen “ortadoğu” kavramı, coğrafî bir kavram olmadığından da öte tamamen siyasi ve kültürel bir kavramdır.
elbette her toplumun “mekan idraki” ve “coğrafya algılaması” kendi bulunduğu zaman ve mekanla alakalıdır.
ancak, bunun ötesinde avrupa merkezli ve özellikle britanya merkezli “etnosantrik batı kafası” kendi dışındaki dünyayı ötekileştirerek bütün kavramları kendini merkeze alarak sunar.
bu bencil ve kibirli “batı kafası”; nasıl kendi inancını tek inanç, kendi kültürünü tek kültür olarak görüyorsa,
nasıl sadece kendi ihtiyaçlarını, sadece kendi huzur, refah ve mutluluğunu önemsiyorsa,
özellikle kendisini güneş batmayan imparatorluk sayan ingiltere, nasıl 1884 yılında, 25 ülkeden 41delegenin katıldığı konferansta 22 oyla londra’nın bir semti olan greenwich’i bütün dünyaya meridyenlerin başlangıç noktası olarak kabul ettirmişse,
coğrafî tanımlarını da bağımsız ve objektif kriterlere göre değil kendi kıtasını, kendi kafasını, kendi dünyasını merkez alarak yapmıştır.
bu çerçeve içinde; tek tipçi, zorba ve sömürgeci batı kafası kendi coğrafyasını merkez alarak ve onsekizinci asırdan itibaren kazanmış olduğu kültürel, ekonomik, mali, askeri ve moral gücünü de kullanarak kendi dışındaki toplum ve devletlere, konumlamış ve tanımlamış olduğu coğrafi terim ve adları kabullendirmiştir.
kendi bulunduğu mekanı merkez alan batı medeniyeti; osmanlı egemenliği altında yer alan ve kendisine en yakın olarak gördüğü balkan coğrafyasını “yakın doğu”,
onun ötesinde yer alıp mısır, hindistan ve hicaza kadar uzanan coğrafi alana “ortadoğu”,
hindistandan, endonezya, malezya ve japonyaya kadar uzanan coğrafi alana da “uzakdoğu” ismini verip bu isimleri sanki bilimselmişçesine bütün dünyaya yutturmuştur.
dünyanın bütün beşerî ve doğal kaynaklarını sömürmek bakımından çıkar güdüsüyle,
müslümanları ve onların öncü kuvveti türkleri avrupa’dan derdest ettikten sonra anadolu’dan ve yine kendi inançları ile ifade ettikleri “vaad edilmiş topraklar”dan atmak ve nihayette islamı yeryüzünden silmek bakımından da mistik, metafizik ve dinsel güdüyle,
icat ettikleri politikanın adını da “şark meselesi” veya “doğu sorunu” koymuştur.
“doğu” olarak adlandırılan bu geniş coğrafya “batı” için ya yok edilmesi ya da iliğine kadar sömürülmesi gereken bir düşmandır.
ancak kendi kültür, medeniyet ve inanç dairesinde tamamen kendi egemenliğine geçirdiği bölgeleri artık doğu kavramı içinde değerlendirmez.
mesela, balkan savaşları ve birinci dünya savaşı neticesinde osmanlı hakimiyetinden çıkınca “yakın doğu” olarak isimlendirdiği “balkanlar”ı, kendi inanç, kültür ve etki alanına dahil olduğundan “yakın doğu” olarak tanımlamayı terk etmiştir.
bu sebeple, nasıl ki dünya beşten büyükse içinde bulunduğumuz cografya da batı dünyasının algısı olan “ortadogu” değil,
doğal olarak dinlerin ve medeniyetlerin doğduğu,
zengin beşerî ve dogal kaynakların bulunduğu
“kadim cografya” ve “merkez kıta”dır.
bugün batı merkezci adlandırma ve tanımlamayla “orta doğu” denilen kadim coğrafyamızda yaşanan sorunlar; yirminci yüzyılın başlarında fransa ve özellikle ingiltere tarafindan zayıf ipliklerle koca gövdelere dikilen yamalıklı ve dar elbiselerin dikişlerinin birer birer atmasından kaynaklanmaktadır.
ve elbisenin içindeki kadim gövdenin yine batı medeniyetinin virüsleriyle kan ve irin dolu bir halde yaralarla dolu olduğu ve tekrar sağlığına kavuşmak için adil ve müşfik bir kutlu hekimi beklediği ortaya çıkmıştır.
en başta “ortadoğu” olmak üzere, ingilizin ve batının coğrafyamıza koyduğu isimleri ve bize giydirmiş olduğu deli gömlekleri olan izm ve ideolojilerini çöpe atmazsak,
onların cetvelle çizdiği sınırları yer ile yeksan edip onların kurduğu ve bugünlerde kendi menfaat ve faydaları lehine yeniden dizayn etmeye çalıştıkları sömürü ve zulüm düzenini yıkacak ülkü ve stratejileri oluşturmazsak, hakikat ve adalet düzeni olan “nizam-ı alem”i hakim kılamayız.
yaşasın adalet, hakikat, islamlık ve insanlık adına “nizam-ı alem” için yeniden büyük türkiye…
ufuk doruk

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir