KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Olası ABD ve İran çatışmasında Türkiye’nin izleyeceği strateji ne olur?

Olası ABD ve İran çatışmasında Türkiye’nin izleyeceği strateji ne olur?

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 39 dk okuma süresi
315 0


1- Problem:

ABD ile İran arasındaki ilişkilerin seyrine bakıldığında pupa yelken yarı savaş yarı kriz ortamına gidildiği görülecektir. ABD Başkanı Donald Trump, başkanlık seçimlerinde İran ile yapılan nükleer anlaşmayı tamamen feshetmenin ABD’nin çıkarına olduğunu savunuyordu. ABD Başkanı olduktan sonra açıkladığı kabinenin tamamının onayını taşıdığını belirttiği ülkesinin ulusal güvenlik strateji belgesinde İran’a uygulanan yaptırımlardan bahsetmişti. Trump, “İran Devrim Muhafızları terörizmi destekliyordu ve biz onlara yaptırım uyguladık” ifadelerini kullanmış, İran’ı ‘terör destekçisi’ olarak nitelendirmişti. Trump’ın çatışma siyaseti ticaret politikasını da kapsıyor. İran’ın nükleer programıyla ilgili süreçte ABD tek taraflı anlaşmadan çekildiğini açıkladı.

Avrupa Trump’ı ikna edemedi. Almanya, İngiltere ve Fransa anlaşmayı sürdüreceklerini belirtti. Netanyahu, Tahran’ı destekleyen Putin’le görüştü. Ruhani ise anlaşmanın iptaline karşı “Pişman olursunuz” diyerek meydan okudu. ABD, İran’a karşı nasıl bir yol izleyecektir? İran’ın tepkisi ne olacaktır? Türkiye İran’a karşı ABD’nin yanında yer alacak mıdır? Tarafsız mı olacaktır? Problem; “Küresel güçlere ve ülkelere göre İran, Olası kiriz ve yarı savaş sürecinde ABD İran’a ne yapabilir? Türkiye ABD ile İran operasyonunda neden uzlaşır? Türkiye ABD ile İran operasyonunda neden uzlaşmaz? Türkiye ABD ile İran operasyonunda neden uzlaşmaz?” başlıkları altında incelenmiş ve bu sorulara cevap aranmıştır.

2- Küresel güçlere ve ülkelere göre İran

2- a) Türkiye açısından İran’ın önemi:

İran, 400 yıla yakın süredir değişmeyen 560 km’lik bir sınırı paylaştığı, Türkiye’nin önemli önemli bir komşusu. İran ve Türkiye arasında sınır güvenliği, terör ve örgütlü suçlarla mücadele alanlarında işbirliği mevcuttur. Türkiye’ye gelen İranlı turist sayısı: 2016 itibarıyla 1.65 milyon’dur. Türkiye’nin başlıca ihraç ürünlerini; altın, çelik profil, lif levha ve otomotiv yan sanayi ürünleri oluşturmaktadır. Başlıca ithalat ürünleri ise Petrol ve petrol ürünleri, doğalgaz ağırlıklıdır. İran’da etnik yapı çok karışıktır. Resmî dil Farsçadır. İran’daki Türk nüfusu 31-35 milyon civarında olduğuna göre, anadili Türkçe olanların genel nüfusa oranı yüzde 43’tür. Türkiye’nin Kuzey Irak meselesine bakışı ve PKK ile mücadelesi bağlamında bu bölge ile ilişkileri farklı bir bakış açısıyla ele alınmış, Türkiye’nin Kuzey Irak’ı işgal etme çabası içinde olduğu iddia edilmiştir. Türk yetkililerin terörle mücadele kapsamında serdettiği sözler çarpıtılarak, kendince Türkiye’nin “emperyal güdülerinin” ifşa edildiği bir niyet okuma çabasına girişilmiştir. Oysa bilindiği gibi Türkiye’nin bölge ile stratejisinden bu tarz bir çıkarım yapmak oldukça zorlama olacaktır.

Türkiye ve İran Ortadoğu’da çatışmalı bir jeopolitik mücadele içinde. Bu mücadele alanı Irak, Suriye, Yemen dahil bütün Ortadoğu’yu kapsıyor. İran, Türkiye’nin diplomatik ve siyasi girişimlerini kendi aleyhine görüyor ve Türkiye’nin nüfuz ve imkân alanını sınırlandırmak, daraltmak istiyor. İran’ın jeopolitiğini zengin petrol ve doğalgaz rezervleri, coğrafi konumu, Fars milliyetçiliği, devrim ihracı ve Şiilik. Türkiye, bir taraftan Batı ve ABD ile ilişkilerini iyi seviyede tutarken diğer taraftan İran-Batı sorunlu ilişkilerinde aracılık ve uzlaştırıcılık rolüyle hem İran’la ilişkilerini olumsuz etkilemeyecek hem de Batı ile ilişkilerini de bozmayacak şekilde ilişkilerini geliştirebilir. Bana göre bu yaklaşım Türkiye açısından en doğru yaklaşımdır. Türkiye, bölgede güvenlik ve istikrarın temeli, medeniyetler arası bir köprü ve enerji koridorlarının geçtiği bir güzergâh olarak jeopolitik değerini her geçen gün artırıyor. Türkiye Tahran tarafından Batı ile hareket eden bir düşman gibi görülebilir. Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen İran’ın dünyaya açılan kapısı da. İran ile ilişkileri geliştirirken dikkat edilmesi gereken şey ABD’yi çok fazla rahatsız etmeyecek noktaların dikkate alınmasıdır.

2- b) ABD açısından İran’ın önemi:

NATO ve Varşova Paktı’nın egemen olduğu iki kutuplu Dünya’da Türkiye NATO’nun en Doğu ucunda Ortadoğu’ya Kuzey’den bir bıçak gibi girerek, Sovyetler Birliği’nin geçişini engelleyen konumu ile önem kazanmaktaydı. O zamanlarda, Sovyetler Birliği, Kafkaslar, Hazar Havzası ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine egemen durumuyla büyük bir avantaja sahip durumdaydı. İran, Türkiye ve Afganistan ile birlikte Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’ya ve sıcak denizlere inmesini önleyen bir stratejik konuma sahip durumdaydı. Özellikle, Türkiye ile birlikte bir yay biçiminde Ortadoğu’yu kuşatması Sovyetler için önemli bir engel teşkil etmekteydi . 1991 yılında Sovyetler Birliği dağılarak Soğuk Savaşın sona ermesiyle Rusya Federasyonu kendi içine dönmüş, Dünya’da ve Ortadoğu’da büyük bir boşluğun oluşmasına neden olmuştur. İran’ın uygulamakta olduğu nükleer program nedeni ile ABD’nin Avrasya’da tam kontrolü sağlayabilmek için ihtiyaç duyacağı yegane ülkenin İran olduğu coğrafyanın dikte ettiği bir gerçek olarak önümüze çıkmaktadır. İran ile iyi ilişkiler kurarak veya bir şekilde müdahale ile kendisine müzahir bir yönetim getirerek bu ülke üzerinde etkinlik kurması yoluyla, ABD’nin aşağıda belirtilen jeo-stratejik avantajları elde edebileceği değerlendirilebilir. Afganistan ve Irak ile fiziki irtibatı sağlayarak, Orta Asya’yı yay gibi saracak ve Orta Asya, Hazar havzası ve Ortadoğu’daki bütün enerji ulaşım hatlarını kontrol altında tutabilecektir. Afganistan ile birlikte Pakistan’ında kendine müzahir hale gelebileceği, Hindistan’ın Rusya’ya müzahir yaklaşımından dolayı doğal bir hale gelebilecektir.

Çin ve Hindistan’ın Orta Asya ve Orta Doğu’ya ulaşım hatlarını kesecek ve kontrol edebilecektir. Orta Asya ülkelerinin enerji kaynaklarını Güney’deki sıcak denizlerden ulaştırılmasına imkân verecek bir konuma ulaşacaktır. Dolayısıyla Rusya’nın bu bölge ülkeleri üzerindeki baskısına karşı koyacak stratejiler geliştirilebilecektir. Orta Asya ülkeleri üzerindeki fiili Rus baskısını fiilen bölgede bulunmakla izole edebilecektir. Bölgedeki beş ülke ile kötüleşen ilişkilerini bölgeye yakın konumundan dolayı düzeltme imkânı bulabilecek ve kendisine müzahir hale getirebilecektir. Ortadoğu’da Türkiye, Irak ve İran kanalı ulaştığı etkin konumu ile muhtemelen köşede sıkıştırılmış bir durumda kalan Suriye üzerinde etkin olarak, kendisine müzahir bir duruma getirmesi beklenebilir. Hem Ortadoğu’da, hem Hazar Havzası’nda Dünya’nın en verimli enerji kaynaklarının üzerine oturacak ve söz sahibi olabilecektir. İran ve Türkiye vasıtasıyla Güney Kafkaslar bölgesinde Rus etkisine karşı fiili olarak alternatif teşkil edecek bir konuma gelebilecektir.

2-c) Avrupa Birliği açısından İran’ın önemi:

İran ve Avrupa Birliği ilişkileri politik olarak zor ama ekonomik olarak daha yapıcı bir niteliktedir. AB’ye üye devletler, İran’ın Avrupa’daki terörizmle ilgisinin olduğu iddiasını gündeme getirmiş olsalar da Diğer bir taraftan- da aynı devletler AB kimliği bağlamında, ekonomik ve ticari açıdan Iran ile çok daha iyi ilişkiler kurarak bundan çıkar sağlamışlardır. Nitekim 14/11/2016 tarihli AB Konseyi kararı bu yaklaşımın net ifadesidir. Konsey kararına göre Avrupa Birliği, E3/EU+3 ve İran’ın çok yönlü bir girişimi olan Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA)’na kararlılıkla bağlı olduğunu yineler. AB, İran’ın UAEA ile tam anlamıyla ve doğru zamanda işbirliği yapması gerektiğinin altını çizerek İran’ın anlaşmayı nasıl uyguladığını izlemeye yönelik Ajansın çalışmalarını destekler. Birlik İran’ı, korunma önlemleri anlaşmasına ek protokolü onaylamaya davet eder. Avrupa Birliği, anlaşma süresince JCPOA’nın eksiksiz ve etkili biçimde uygulanmaya devam edilmesi gerektiğini yineler.
Avrupa Birliği, ticaret ve yatırımda büyümenin teşvik edilmesi amacıyla, nükleere ilişkin ekonomik ve mali yaptırımların kaldırılması ve başta bankalar olmak üzere özel sektör ve ekonomik operatörlerle çalışılması yoluyla dahil olmak üzere, JCPOA’nın eksiksiz ve etkili biçimde uygulanmasını destekleme konusunda kararlıdır. Yeni düzenleyici çerçevenin anlaşılır olması bakımından yaptırımların kaldırılması hususunda kapsamlı bir rehberlik sağlanmıştır. Konsey bu hususta ilgili tüm taraflara ulaşmaya devam edecektir. Avrupa Birliği, ticari yolcu uçağı ve ilgili parça ve hizmetlerin İran’a nakline ilişkin ABD Dış Varlıklar Kontrol Dairesi tarafından ihracat belgelerinin verilmesini memnuniyetle karşılar ve bu sürecin devam etmesine ilişkin beklentisini ifade eder. İran havayollarına ciddi sayıda uçağın satılması JCPOA’nın başarıyla uygulanmasının önemli bir göstergesi olacaktır. Uçağın yalnızca sivil havacılık amacıyla kullanılması insanların hareketliliğini arttıracak ve daha güvenli bir sivil havacılık ortamına katkıda bulunacaktır.
Taahhütlerin tüm taraflarca yerine getirilmesi, Temmuz 2015 tarihli Dış İlişkiler Konseyi’nde ifade edildiği üzere; güvenin yeniden inşasına devam edilmesi ve İran ile Avrupa Birliği ve Üye Devletlerarasındaki ilişkilerin kesintisiz, istikrarlı ve kademeli bir şekilde geliştirilmesi bakımından gerekli bir koşuldur. Konsey; siyasi diyalog, insan hakları, ekonomik işbirliği, ticaret ve yatırım, tarım, taşımacılık, enerji ve iklim değişikliği, sivil nükleer işbirliği, çevre, sivil koruma, bilim, araştırma ve yenilikçilik, üniversite değişim programları yoluyla dahil olmak üzere eğitim, kültür, uyuşturucu, göç ve bölgesel ve insani işler gibi ortak ilgi alanına giren konularda AB-İran ilişkilerinin geliştirilmesine verdiği desteği bir kez daha ifade eder.
Konsey, İran ile münasebetlerin aşamalı olarak tesis edilmesini amaçlayan koordineli AB stratejisini destekler. Uygulamada yapıcı olan geniş kapsamlı bu strateji; ortak ilgi alanına giren hususlarda işbirliğine açık olmanın yanı sıra farklılıkların olduğu durumlarda da eleştireldir. Bu çerçevede, Konsey kapsamlı işbirliği gündeminin hayata geçirilmesi sürecinde kilit bir adım olarak gördüğü AB İran Delegasyonunun süratli bir şekilde açılmasına tam destek vermektedir. Konsey, JCPOA’nın hayata geçirilmesinin bir sonucu olarak AB-İran arasındaki ekonomik ilişkilerinin genişletilmesini memnuniyetle karşılar ve İran’ın DTÖ’ye katılımına verdiği desteği bir kez daha teyit eder. Zira İran’ın DTÖ’ye katılımı, piyasa ile ilgili reformları desteklemenin ve küresel ekonomiye ve kurallara dayalı ticaret sistemine yeniden entegrasyonu sağlamanın yolu olarak değerlendirilmektedir.
Avrupa bankaları ve işletmeleri ile yeniden tam anlamıyla çalışabilme dâhil olmak üzere, İran’ın müeyyidelerin kaldırılmasından tam olarak istifade edebilmesi için ekonomi ve mali politika, iş ortamı ve hukukun üstünlüğü ile ilgili engelleri ortadan kaldırması önemlidir. Konsey, İran’ın kara para aklama/terör finansmanı ile mücadele alanındaki stratejik eksiklikleri ele alacak olan Mali Eylem Görev Gücü Eylem Planı’nı kabul etmiş olmasını, plan konusunda ortaya koyduğu üst-düzey siyasi iradeyi ve teknik destek alma kararını memnuniyetle karşılar ve planın süratle ve zamanında uygulanmasını güçlü bir şekilde teşvik eder. AB ve Üye Devletleri, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) Eylem Planı’na teknik destek sağlanması dâhil olmak üzere, İran ile bu alanlarda işbirliğinde bulunmaya hazırdır ve İran’da ticaret, proje finansmanı ve yatırımların kolaylaştırılabilmesi amacıyla ihracat kredisi kullanımını da değerlendirmektedir. Konsey, Avrupa Yatırım Bankası’nın (EIB) üçüncü ülkeye borç verme yetkisinin İran’ı kapsayacak şekilde genişletilmesi ihtimalini memnuniyetle karşılar.
Konsey, ülkede insan haklarının içinde bulunduğu durumu iyileştirme doğrultusunda İran Cumhurbaşkanı tarafından verilen sözü kayda geçirir. Bununla birlikte Konseyin insan hakları konusundaki endişeleri, başta çocuklar ve uyuşturucu suçuna karışanlara karşı olmak üzere, özellikle idam cezasının sıklıkla kullanılması dolayısıyla devam etmektedir. AB, ölüm cezasının kullanılmasına her durumda karşıdır. Konsey kadınlar ve etnik veya dini olsun tüm azınlık grubu mensuplarına eşit haklar sağlanması; ifade, toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne saygı gösterilmesi ve İran’ın, hem taraf ülke olduğu antlaşmaları hem de devlet olarak henüz taraf olmasa da katılımcı olduğu sözleşmeleri uygulanması gerektiğini vurgular. Konsey bununla birlikte İran’a, BM özel raportörüyle işbirliği yapması ve raportöre erişim hakkı tanıması çağrısında bulunur. AB bu hususları, insan hakları konusunda işbirliği yapılabilecek diğer noktaların da tespitine de imkan sağlayacak şekilde ve bu alanda diyalog yürütülmesi de dahil olmak üzere, yapıcı bir şekilde ele almayı hedeflemektedir.
Konsey, bölgede yükselen tansiyon dolayısıyla duyduğu endişelerin yanı sıra, daha yapıcı bir bölgesel atmosferin [yaratılmasına] katkıda bulunacak çabaları desteklediğini de ifade eder. Önemli bir bölgesel rol oynayan İran’ın bölgedeki durumun daha iyi kılınmasına yardımcı olacak somut ve yapıcı adımlar atması, azami önem arz etmektedir. AB, bölgeye yönelik dengeli yaklaşımını vurgularken bölgedeki tüm ülkeleri tansiyonun düşürülmesi doğrultusunda çalışmaları ve şiddeti, mezhepçiliği ve kutuplaşmayı besleyecek adımlardan kaçınmaları için teşvik eder. Konsey bu doğrultuda bölgede, arasında İran’ın füze programının da yer aldığı askeri güç yığınaklarından duyduğu endişeleri dile getirir ve İran’a, BM GK 2231 sayılı Kararına da uygun olmayan balistik füze denemeleri ve bunlara dair açıklamalar gibi güvensizliği derinleştirecek adımlardan kaçınması çağrısında bulunur. Bu iki taraflı mutabakata bakıldığında Avrupa Birliği’nin ABD’nin İran’a yönelik operasyonunda ABD’nin istekleri doğrultusunda hareket etmeyeceği söylenebilir.
2-d) Rusya açısından İran’ın önemi:
Avrasya’nın büyük ve güçlü ekonomik yapıya sahip ülkeleri olan İran ve Rusya arasındaki ilişkiler bölgesel iş birliği açısından da önemli potansiyele sahiptir. İki ülkenin ilişkileri açısından İran İslam Devrimi dönüm noktalarından biridir rejim değişikliği sonrasında ticari ilişkiler daha fazla önem kazanmıştır. İki ülke arasındaki ekonomik iş birliği açısından enerjinin özel bir önemi olmuştur. Bushher Nükleer Santrali’nin inşası, uranyum tedariki, nükleer uzmanların eğitimi ve sonrasında Rus enerji şirketlerinin İran’ın Güney Pars ve diğer enerji sahalarında yatırım yapması iki ülke arasındaki enerji iş birliğinin daha da derinleşmesini sağlamıştır. İran’ın nükleer çalışmaları konusunda 5+1 ülkeleri tarafından başlatılan müzakere süreci ile İran-Rusya enerji iş birliği yeni bir boyut kazanmıştır. İran ve Rusya enerji ilişkilerinde rekabet unsuru olan ana başlık Avrupa Birliği’ne doğal gaz satışıdır. Zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olan İran ve Rusya, pazar paylarını ve karlılıklarını arttırmayı hedeflemektedir. Bu nedenle iki ülke arasındaki enerji iş birliğinin yakın gelecekte rekabete dönüşme potansiyeli göz önünde bulundurulmalıdır.

İran’ın güneybatısındaki Aban ve Batı Paydar petrol sahalarının Rus-İran ortaklığında işletilmesi için anlaşmaya varıldı. Anlaşma, 2015’te imzalanan nükleer anlaşmadan sonra ülkede yabancı şirketlere verilen ikinci enerji ihalesi oldu. İran Ulusal Petrol Şirketi IPFS ile Rus petrol şirketi Zarubezhneft ve özel İran petrol şirketi Dana Enerji’nin (Dana Energy) oluşturduğu konsorsiyum arasında imzalanan anlaşmayla, ülkenin güneybatısındaki Aban ve Batı Paydar petrol sahalarının 740 milyon dolar karşılığında iki şirket tarafından işletilmesi kararlaştırıldı. Şirketlerin anlaşma kapsamında 10 yıl boyunca toplam 105 milyon varil ham petrol üreteceği belirtildi. Dünyanın en önemli silah üreticisi ve pazarlayıcısı ülkelerinden birisi de Rusya’dır. Rusya, her yıl 70’e yakın ülke ile yaptığı silah ticaretinden milyarlarca dolar kazanmaktadır. Bu ülkeler arasında Doğu Avrupa, Orta Asya, Ortadoğu, Afrika ve Güney Asya’dan birçok ülke bulunmaktadır. Rusya, ABD’nin bütün tepkilerine rağmen İran ile askeri-teknik alandaki ilişkilerine devam etmiştir. İran bir taraftan füze programını da geliştirmeye devam etmektedir. İran, füze programını geliştirmek konusunda en büyük yardımı Kuzey Kore, Rusya ve Çin’den almaktadır. Rusya; ABD’nin İran operasyonunda İran’ın yanında yer alacaktır.

2-e) Çin açısından İran’ın önemi:

Çin’in ‘One Belt One Road-Bir Kuşak,Bir Yol’ projesinin güney istikametinde, İran önemli bir güzergahtır. İpek Yolu’nun İran üzerinden geçen güney güzergahı, jeopolitik açıdan olduğu kadar ekonomik çıkarlar açısından da bölge ülkeleri için büyük öneme sahiptir. Çin’in bu güney hattını, Ortadoğu’ya kendi mallarını ihraç etmek ve aynı zamanda bölgeden petrol ve gaz ithal etmek için kullandığı bilinmektedir. Çin’in önceliği, ekonomisinin sürdürülebilir büyümesini gerçekleştirmek için enerji tedarik etmedeki zorunluluğudur. Bu nedenle Çin’in, İpek Yolu’nun canlanmasına yönelik uzun vadeli stratejisi neredeyse olmazsa olmazdır. Çin bu bölgedeki devletlerle yakın ekonomik ve kültürel ilişkilerin yanı sıra siyasi ilişkiler de kurarak, kendi büyüme ve genişleme politikasını garantiye almaya çalışmaktadır.

Çin dış politikasının ön ve arka cephesinden söz edilebilir. Bu politikanın ön cephesi Asya-Pasifik bölgesi, arka cephesi ise Avrasya’dır. Anlaşılan Pekin yönetimi; “’One Belt One Road-Bir Kuşak, Bir Yol” projesiyle arka cephesinin güvenliğini sağlama almaktadır. İç politika bağlamında ise Çin, Avrasya ülkeleriyle ekonomik ilişkileri geliştirerek, Kuzeybatı Çin’in özellikle sorunlu Sincan-Uygur bölgesinin ekonomisini geliştirmeyi, böylece bölgedeki ayrılıkçı unsurları yatıştırmayı amaçlamaktadır. Çin ayrıca İran’la ilişkisine de önem vermektedir. Geçen sene yaptırımların kaldırılmasının ardından İran’ı ilk ziyaret eden Devlet Başkanı’nın Xi Jingping olması, bunun açık bir göstergesidir.

Uluslararası arenanın başat oyuncularından biri haline gelmesinde temel faktör olan ekonomik kalkınmasını sürdürebilmesi için sürekli artan oranda enerji ithalatına gereksinim duyan Çin açısından enerji güvenliği, ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle enerji güvenliği kaygısı Pekin’in dış politikada attığı adımlara ve diğer ülkelerle ilişkilerine kaçınılmaz olarak yansımaktadır ki bunun en somut örneklerinden biri Çin-İran ilişkileridir. Çin’in enerji güvenliğinde İran’ın önemli bir rolü var. 1970’lerden itibaren ortaya koyduğu ekonomik büyüme sayesinde uluslararası ilişkilerin önemli aktörlerinden biri haline gelen Çin’in ekonomik kalkınmasıyla doğru orantılı olarak enerji ihtiyacı da belirgin biçimde artmıştır. Dünyada toplam enerji tüketiminin %23’ünü tek başına gerçekleştiren Çin, günümüzde dünyanın bir numaralı enerji tüketicisi durumundadır.

1996’da ABD’nin aldığı, İran ve Libya’nın petrol ve doğal gaz sektörlerine yılda 20 milyon dolar ve üzerinde yatırım yapan yabancı sermayeli şirketlerin cezalandırılması kararı sonucu Batı merkezli yabancı şirketlerin İran enerji sektörüne yatırım yapmaktan sakınması, Çin için önemli bir fırsat teşkil etmiştir. Dünyada bilinen petrol rezervlerinin % 10’una sahip olan İran’ın petrol rezervlerinin %60’ının henüz kullanılmamış olması bu ülkeyi Çin için önemli bir petrol tedarikçisi haline getirmektedir. 2013’ten beri 2.5-3 milyon varil civarında olan günlük petrol üretiminin, 2016’dan itibaren 4 milyon varilin üzerine çıktığı görülmektedir.38 Petrol ihtiyacının %9’unu İran’dan karşılayan bu dev ülke, 2016’da ticari ortağından günde 624 bin varil ham petrol ithal etmiştir. Dolayısıyla Çin, İran rejiminin sürekliliğini kendi çıkarlarını açısından gerekli görmektedir. Bu nedenle her ortamda İran’a desteğini esirgemeyecektir.

3- ABD ile İran arasında kritik sürecin eşiği Trump’ın nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklaması ile aşıldı. Artık de facto ilan edilmemiş savaşın kuralları her iki ülke içinde geçerli. Her iki ülkede sahada birbirlerine zarar vermenin yollarını arıyor. ABD bunu küresel jandarmalığı üstlendiği dönemden itibaren sistemleştirdiğinden masada her türlü seçeneği açık tutuyor. ABD’nin İran’a ne yapabileceğini düşünmek kadar İran’ın da ABD’ye ne zarar vereceğini nasıl verebileceği öngörülmeli.

3-a) Olası kriz ve yarı savaş sürecinde ABD İran’a ne yapabilir?

ABD İran ile arasındaki üst düzey ikili görüşmeleri askıya aldı. Zaten İran ve ABD’nin karşılıklı olarak büyükelçilikleri bulunmamaktadır. ABD’nin İran için atacağı bir başka adım; “Düşman devlet faaliyetleri”ne karşı koruma amacıyla yeni yasaların ve tanımlanmamış önlemlerin alınması olacaktır. Amerika’ya düşman girişlerini önlemek için özel uçuşların, gümrüklerin ve taşımacılığın daha fazla denetlenmesine ihtimam gösterilecektir. ABD yurttaşlarının ya da orada oturanların canlarını ya da mülklerini tehdit etmek için kullanıldıklarına ilişkin kanıt olan yerlerdeki İran devlet varlıklarının dondurulmasına gidilecektir.

Var olan yaptırımlar yasasında, “insan hakları” ihlallerini cezalandıran Magnitski yasası türü değişiklikler de bugün yarın Senatonun gündemine girecektir. ABD’li şirketlerin paravan şirketler aracılığıyla İran’a ihraç ettiği kalemlerinden bazılarının durdurulması sağlanacaktır. İran Riyali ve bankalarına yönelik baskı artırılacak, İran Riyalinin değer kaybetmesi sağlanacak ve yurt dışındaki İran vatandaşlarının ülkelerine para transferinde bulunmaları engellenecektir. Uluslararası hava sahasını kullanan ve hava taşımacılığı yapan İranlı şirketlerin faaliyetlerinin yasaklanmasına gidilebilecektir.

İran telekomünikasyon sistemi neredeyse tamamen devletin kontrolündedir ve İran Telekomünikasyon Şirketi (TCI) tarafından yönetilmektedir. İran hükümeti ülkenin Telekomünikasyon Şirketi TCI’ın (Telecomunication Company of Iran) çoğunluk hisselerini geçtiğimiz yıllarda satmıştı. 3 özel firmanın oluşturduğu İran Devrim Muhafızlarına ait Etemade Mobin adını taşıyan bir konsorsiyum, şirketin % 50 + 1 hissesini 7,8 milyar $ karşılığında satın almıştı. ABD küresel erişim gücünü ve teknolojisini kullanarak İran telekomünikasyon sisteminin uluslararası erişimini engelleyebilecektir. Zaman zaman İran’ın bazı veri merkezleri ülke dışından siber saldırıya uğrayabiliyor.

3-b) Olası kriz ve yarı savaş sürecinde İran ABD’ne ne yapabilir?

İran yönetimi Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen savaşlarında deneyimli ordusuna güveniyor. Trump’ın ABD’nin anlaşmadan çekildiğini açıklamasına rağmen nükleer anlaşmanın geçerli olduğunu deklare eden İngiltere, Fransa ve Almanya’ya güveniyor. Suriye’de sahada birlikte çalıştığı Rusya’dan güç alıyor. Enerji ihtiyacını karşıladığı Çin’in kendisini ABD karşısında yalnız bırakmayacağını hesap ediyor. Kendi geliştirdiği füze sistemleri ile ABD saldırısını savuşturabileceğini düşünüyor. Şia Coğrafyasından devşirilen paramiliter güçleri sahaya sürmek hesabında. Bu açıdan bakıldığında ABD’nin sinir uçlarına dokunabilecek ve ilk işi körfezdeki ABD işbirlikçisi şeyhliklere saldıracaktır. Lübnan’daki Şii Hizbullah ve Emel örgütü üzerinden bölgeyi istikrarsızlaştırmanın ve ABD mevcudiyetinin hedef alınmasının kapısını aralayacaktır. Ayrıca İran istihbaratının birçok ülkede hatta ABD’de oluşturduğu uyuyan hücreleri faaliyete geçirecektir. Kuzey Afrika ülkelerinde, Ortadoğu’da, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde, Afganistan ve İran’da hatta Filipinlerde ABD üslerine intihar saldırıları gerçekleştirilecektir. Filistinliler takvimlerin 15 Mayıs 1948’i gösterdiği günü büyük felaket anlamına gelen “en-Nakba” olarak adlandırmaktadırlar. İsrail ve Filistin’de yaşanan büyük can kaybına yol açan olayların arkasındaki AB ülke istihbaratları ile işbirliği içindeki İran gizli servisinin rolü küçümsenmemelidir. İrana askeri müdahale doğalgaz ve petrol Fiatlarında artışa yol açacağından enerji ihtiyacını bu bölgeden karşılayan birçok ülke bu savaşın karşısında yer alacak ve ABD karşıtı blok oluşturacaktır.

4- Türkiye ABD ile İran operasyonunda neden uzlaşır?

ABD ve Türkiye belirli dönemlerde birbirini stratejik ortak kapsamında nitelendirmiş iki ülke. İkisi de NATO üyesi. Rusya Federasyonunun Çarlık Rusya’sı ideallerine dönüş sinyalleri verdiği ortada. Ankara; yayılmacı politikalar geliştiren Moskova’nın karşısında yalnız bırakılmamak ABD ile uzlaşabilir.
4- a) Türkiye’nin ABD’nin olası İran operasyonunu destekleme nedenleri:
1- Bölgedeki güçlü ve nükleer silaha sahip İran’ı Türkiye istemez.
2- İran devletinin öncelikle Türkiye, Suriye ve Irak’taki terör örgütlerini desteklemesi Türkiye’nin milli güvenliğine tehdit oluşturmaktadır.
3- İran, Sünni Türkiye’yi de kuşatan Şii Hilali yani Şii Kuşak oluşturmak istemektedir.
4- Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’da Türkiye’nin rakibi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bölgelerde Selefi akımlar kadar Şii akımlarda Türkiye’nin dini perspektifi ile çatışma potansiyeline sahiptir.
5- Avrupa, Amerika ve Rusya’da güçlü ve yaygın diasporası bulunan Ermenistan ile siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştiren İran, Türkiye’yi Ermenistan üzerinden baskılamanın hesapları içindedir.
6- Türkiye’nin enerji nakil hatları üzerinde ki ana terminal olma özelliği ve Rus doğalgazını Avrupa’ya ulaştırma projesi İran’la aramızdaki bir diğer anlaşmazlık ve rekabet konusudur.
7- Su kaynaklarının kullanımı konusu da problem riski taşımaktadır.

8- Asıl en önemli sebep, tarihi Osmanlı –İran rekabetinin günümüzde de sürdürülebilir potansiyel taşımasıdır. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda yer alan 16 yıldız ile simgelenen tarihteki bağımsız 16 büyük Türk Devleti arasına İran’da kurulan Türk Devleti Safeviler dahil edilmemiştir.

4-b) Türkiye tarafsızlık adına operasyonu desteklemediğinde İran için şunları yapacaktır:
1- Türkiye ABD’nin İran operasyonuna destek vermemesi durumunda öncelikle ülke içinde ABD istihbaratına angaje sözde Şia karşıtı Ehli Sünnet grupların hareket kabiliyetlerini azaltır, kontrol altında tutar. Sayın Cumhurbaşkanının dinin güncellenmesi çıkışı bu yönde atılan bir adım olabilir.
2- ABD’nin İran’a yönelik ambargoyu; özellikle gıda ve sağlık malzemeleri temininde, uluslararası hukuk elverdiğince delmeye çalışır.
3- Türkiye ile irtibatlı etnik ve dini grupların İran rejimi aleyhtarı eylemlere girmesini engeller. Özellikle Güney Azerbaycan Türklüğü ve Sünni Türkler üzerinden bunu gerçekleştirir.
4- Sınır denetimini gevşek tutar, giriş ve çıkışlarda kontrolde ABD’nin istediği gibi davranmaz.
5- Hava sahasını İran uçaklarına kapatmaz.
5) Türkiye ABD ile İran operasyonunda neden uzlaşmaz?

1- Türkiye açısından ABD güvenilir bir müttefik değildir. Johnson Mektubu olarak bilinen diplomatik kriz; ABD’nin Türkiye’ye bakış açısını çok net şekilde yansıtmaktadır.

2- ABD’nin Türkiye’ye baskı yaparak haşhaş tarımını yasaklatması. Türkiye’de 1971 yılına kadar haşhaştan afyon üretimi yapılırken Türkiye’nin, yasadışı uyuşturucunun kaynaklarından biri olarak suçlanması nedeni ile Türk Hükümeti bu suçlamaların doğru olmadığını kanıtlamak amacıyla ülkede haşhaş ekimine 26/06/1971 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile tam bir yasak getirdi. 1974’e kadar süren bu yasak sırasında, Avrupa ve Amerika’ya yasadışı uyuşturucu girişi devam etmiş, üstelik diğer afyon üreten ülkelerin üretimlerinde artış gözlenmiş ve yeni haşhaş üreticisi ülkelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Diğer taraftan bu yasak, önemli bu gelir kaynağından mahrum olan üreticilerimiz üzerinde sosyal ve ekonomik olumsuzluklara yol açmıştır.

1,5 milyon insan bu yasaktan olumsuz etkilenmiştir. 01/07/1974 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile ilaç hammaddesi ihtiyacının sağlanması ve geçimi büyük ölçüde haşhaş üretimine bağlı olan çiftçilerin yaşam koşullarının düzeltilmesi amacıyla haşhaş ekimi ve ham afyon üretimi 7 ilde (Afyon, Burdur, Isparta, Denizli, Kütahya, Uşak ve Konya) serbest bırakılmıştır. 06/12/1974 tarihli kararname ile kaçağa kayma riski yüksek olan ve haşhaş kapsülünün çizilmesi ile elde edilen afyon üretimi yasaklanarak, daha güvenli bir yöntem olan çizilmemiş haşhaş kapsülü üretimine geçilmiştir.

3- Türk ordusunun gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtında ABD Türkiye aleyhtarı politika izlemiştir.

4- ABD’ye rağmen gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Türkiye’ye ambargo uygulamıştır.

5- ABD zaman zaman Türkiye’ye saldırgan davranabilmektedir. 1992’de ortak tatbikat sırasında Türk gemisi Muavenet Zırhlısının vurulması bunun en belirgin örneğidir.

6- Körfez harbi öncesinde ve sonrasında Çekiç Güç aracılığıyla terör örgütü PKK’ya her türlü lojistik temininde bulunması.

7- Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde 4 Temmuz 2003 günü, karargâh kurmuş bulunan bir binbaşı komutasında 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun ve Türkmen mihmandarlarının Irak’taki işgal kuvvetlerinin bir parçası olan Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı’na bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda, sürpriz bir baskın sonucu derdest edilmeleri ve başlarına çuval (kukuleta) geçirilmek suretiyle götürülüp 60 saat süresince alıkonularak sorguya çekilmeleri hadisesi, bu tür olayların yinelenebileceğini göstermektedir.

8- Türkiye; soğuk savaş döneminin en zor şartlarında NATO üyeliğinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmesine rağmen ABD’nin başını çektiği NATO’nun Suriye savaşında Türkiye için kılını kıpırdatmaması.

9- ABD Suriye’de Ankara’ya verdiği sözlerini tutmamıştır. Örneğin Mümbiç’in Türk tarafına bırakılacağı söylenmesine rağmen şimdiye kadar bir gelişme olmadığı gibi, terör örgütü PYD/YPG’nin silahdırılmasını sağlamıştır.

Sonuç:
Avrupa Birliği siyasi ve ekonomik çıkarlarına ters düştüğü gerekçesiyle ABD’nin istediği pozisyonda olmayacak ve ABD’nin yaptırımlarını delmek için her fırsatı değerlendirecektir. Rusya Federasyonu, kendi hinterlandı gördüğü Ortadoğu coğrafyasında kazanımlarını kaybetmemek adına imkânları ölçüsünde İran’ı ABD’ye ezdirmemeye çalışacaktır. Çin ise enerji kaynaklarına bağımlığı açısından enerji tedarikçisi ABD güdümünde bir İran’dan yana olmayacaktır. Trump yönetimi; Velayeti Fakih rejimi ile topyekûn bir savaş yerine yumuşak güç kullanarak İran’da rejim değişikliğini gerçekleştirme yoluna gidecektir. Türkiye ise aktif İran karşıtlığına soyunmayacak, ABD ile İran arasındaki sorunların yasal platformlarda çözümünden yana olacağını deklare edecektir.

Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir