KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Obama şu kralın gönlünü bir yapamadı!

Obama şu kralın gönlünü bir yapamadı!

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 9 dk okuma süresi
313 0

Obama şu kralın gönlünü bir yapamadı!

Riyad-Tahran geriliminin tavan yaptığı sırada İran ile ABD, Körfez’de denizcilerin gözaltına alınması üzerine patlak veren krizi kısa sürede çözdü. Nükleer anlaşmayla ilgili kritik rapor öncesi diplomatik çöküşe fırsat verilmedi.

Suudi Arabistan’ın Tahran’ı tecrit için elinden geleni arkasına koymadığı bir dönemde Körfez monarşilerinin koruyucu meleği ABD ile İran arasında sular bir kez daha test edildi. İran önceki gün karasularına giren iki Amerikan botunu ve 10 denizciyi bir süreliğine alıkoydu.
Nükleer müzakereler sırasında kayda değer bir diyalog tecrübesi edinen iki ülke Dışişleri Bakanları John Kerry ve Cevat Zarif’in yapıcı temaslarının ardından yıkıcı bir gidişata mahal verilmedi. Bu gerilim tam da Kongre’de İran’ın dondurulan paralarının bırakılmasını engellememek için tasarı hazırlayan Cumhuriyetçilerle, veto kartını gösteren Başkan Barack Obama arasında restleşmelere denk geldi. Obama, Cumhuriyetçilerin öfkesini çekme pahasına Birliğin Durumu konuşmasında denizcilerin alıkonulmasına değinmedi.
“Yılanın başı küçükken ezilmeli” diyerek George W. Bush’un başının etini yiyen, Suriye’ye askeri müdahale tuzağına düşmediği için de Obama’yı haşlayan Suudi monarşisi, “Allah kahretsin, bu kez de olmadı” diye dövünüyor olmalı.
Neo-Con’ların öldürme girişimlerine rağmen nükleer anlaşmanın yol alıyor olması Körfez’deki mevcut hesaplaşmaların şiddetini arttırıyor.
2003’de Irak’a askeri müdahalenin İran lehine sonuçlanması, 2011’den beri harcanan milyarlarca dolara rağmen Suriye’nin çözülmemesi ve Tahran’la düşmanlığa bahane yapılan nükleer programla ilgili barışçıl çözüm bulunması Suudileri agresif bir tutuma sevk ediyor. Amerikalıların eliyle atmak istedikleri şamarı bu kez kendi elleriyle atmak istiyorlar ama kapasitesizlikten saçma sapan işlere kalkışıyorlar.
Kral Selman güya İran’ın etkisini kırmak için dostlarıyla uyduruk bir koalisyon kurup önce Yemen’e saldırdı. Orada işler sarpa sarınca Türkiye’nin öne çıktığı Sünni blok oluşturmaya kalkıştı. Sonra terörle mücadele adı altında 34 ülkenin adının geçirildiği bir İslami koalisyon ilan etti. Son olarak Ayetullah Nimr Bakır el Nimr’in kellesinin alınmasına öfkelenen İranlıların, Tahran’ın korumakla yükümlü olduğu Suudi elçiliğini basmasını fırsata çevirerek diplomatik savaş başlattı.
Türkler üzerinden İran’la hesaplaşma planı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran’a karşı öfkeli çıkışmalarına rağmen bugüne dek istenilen sonucu üretmedi. 34 üyeli İslami koalisyon da umutsuz bir vakıa. İran’a yönelik diplomatik tecrit ise İran’ın canını acıtmaktan uzak.
Bütün dostlarını İran’la diplomatik ilişkilerini kesmeye teşvik eden Suudilerin aldığı sonuç yetersiz: Sadece Bahreyn, Sudan, Somali ve Cibuti diplomatik ilişkilerini kesti. Katar ve Kuveyt elçilerini danışma için çekerken BAE ilişkileri maslahatgüzar seviyesine indirdi. Türkiye de malum İran’ın Ankara büyükelçisini çağırıp uyardı.
İran Dışişleri ise dalgasını geçti: “İran, Suudi Arabistan’ın büyük ülke Cibuti tarafından da desteklenen elçileri çekme kararından dolayı endişeli değil.”
Hâlbuki kral hazretleri 34 ülkeyi bir çırpıda İslami koalisyona yazacak kadar kendinden emindi. Hayal kırıklığı yaşamış olmalılar ki sarayın kalemi Cemal Kaşıkçı lafı ‘Yeni Naziler karşısında ya bizdensiniz ya bize karşı’ demeye getirmiş:
“Hitler 1939’da Polonya’yı işgal ettiğinde Avrupa’nın içinde bulunduğu atmosferde yaşıyoruz. Savaş istemediler ama Hitler’in sıradaki kurbanı olmak da istemediler. İslam dünyası bugün benzer bir seçenekle karşı karşıya.”
ABD yönetimi, İran’la belli dosyalarda kavgayı sürdürse de Suudileri deliye çeviren nükleer anlaşmanın rayından çıkmasını istemiyor. Burası çok net. Nitekim Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun yarın İran’ın anlaşma çerçevesinde yükümlülüklerini yerine getirdiğini deklare etmesi, cumartesi ya da pazar günü de yaptırımların kaldırılmasına yönelik Zarif ile AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin ortak açıklama yapması bekleniyor.
Kerry de BM’nin olumlu raporuna paralel olarak yaptırımların aşamalı bir şekilde kaldırılacağını teyit etti.
Bu gelişmeler ABD’nin İran’la ‘nükleer barışı’ Suudilerle onlarca yıldır sürdürdükleri stratejik ilişkiye feda etmeye niyeti olmadığını gösteriyor. Tabii bu, ABD’nin Suudileri de gözden çıkaracağı anlamına gelmiyor. ABD, 2011’de Suudilerin tanklarla Bahreyn’de Sünni hanedanlığın tahtının ayaklarına birkaç mıh çakmasına rıza göstermişti. ABD, Suudi liderliğindeki koalisyonun Yemen’i yıkıp sivilleri katletmesini de dert etmedi. Hatta Suudi operasyonunun Kaide ve IŞİD’in önünü açan bir boyut kazanması da Washington için alarm nedeni olmadı! Sonuçta Suudiler başarılı olursa Amerikalılar açısından Yemen’de İran’la dost, İsrail’le düşmanlık vaat eden bir Husi iktidarının önü kesilmiş olacak. Ayrıca Yemen’in tepesine yağdırılan milyarlarca dolarlık cephane Amerikan silah tüccarlarının cebini şişiriyor.
Beri tarafta ABD’nin İran’ı gözetmek zorunda kaldığı iki cephe var: Irak ve Suriye. Özellikle hassasiyet gösterilen konu Suriye için kurulan müzakere masasının devrilmemesi. İran’ın o masaya davet edilmesine bozulan Suudilerin bir oyun bozanlık yapmasından korkuluyor. Ancak verilen mesajlar gerilimin Suriye sürecine yansıtılmayacağı yönünde.
Sonuç itibariyle İran donanmasının önemli üslerinden birinin bulunduğu Fars Adası yakınlarında Amerikalıların alıkonulması nedeniyle yaşanan krizin kısa sürede aşılması ABD’nin Suudilerin İran’a karşı dümen suyuna girmeye niyeti olmadığını ortaya koydu.
Elbette İran körfezde caydırıcı kapasitesini her fırsatta hissettiriyor. En son 26 Aralık’ta İran gemileri Hürmüz Boğazı’nda USS Harry S. Truman gemisinin 1300 metre yakınına roket atmıştı. 2007’de tartışmalı sulara giren 15 İngiliz askeri 13 gün boyunca tutulmuştu.
Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nın yanı sıra Umman Denizi ve Aden Körfezi’nde İranlılar ve Amerikalılar sürekli birbirini izliyor. Suriye krizi patlak verdiğinden beri Devrim Muhafızları Donanması kritik hatlarda hiç olmadığı kadar alarm durumunda. Muhafızlar, Batı ile ilişkileri düzeltmeyi vaat eden Hasan Ruhani yönetimini zor durumda bırakma pahasına netameli sularda bazen bu tür gerilimlere imza atıyor. Ancak her iki taraf da bu tür gerilimleri, 1980’lerdeki gibi sıcak temastan kaçınıyor. 14 Nisan 1988’de İran’ın döşediği bir mayın petrol tankerlerini koruyan Samuel B. Roberts gemisinde delik açmış, ABD de dört gün sonra misilleme olarak İran’a ait 4 savaş gemisini batırmıştı. 3 Temmuz 1988’de ise ABD, İran Hava Yolları’na ait sivil uçağı füzeyle vurarak 290 yolcunun ölümüne yol açmıştı. Uçuş numarası 655 olan o uçak İran-Amerikan ilişkilerinin en kara sayfası. Obama dış politikada bir başarı sayfası bırakmak, Ruhani de ülkesine fırsat pencereleri açmak istiyor. Bu da Suudiler için yeterince sinir bozucu.

Fehim Taştekin/Radikal

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir