KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Milli Eğitim Müfredatı ve Cihad/Mücahede/İctihad

Milli Eğitim Müfredatı ve Cihad/Mücahede/İctihad

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 12 dk okuma süresi
243 0

“Artık sen kâfirlere itaat etme ve onlara karşı bu Kur’an ile büyük bir cihad ile mücâhedede bulun”. Furkan 25/52

Milli Eğitim’in yeni müfredatına dahil edilen cihad konusu tartışmaları beraberinde getirdi. Aslında tartışılan konu cihadın girmesinden çok, İslam’ın beş temel esasına bir ilave tarzında girmiş olmasından kaynaklanıyor. Gerçekten de bakıldığında, imam hatipler de dahil olmak üzere, hem İlköğretim hem de ortaöğretim müfredatında cihadın, ilginç bir şekilde, Hac ve Kurban ibadetinden sonraya eklendiğini görüyoruz. Buralarda ise emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l münker, davet, tebşir ve tebliğ ile ilişkilendirilmekte ve özellikle de Peygamberimizin Medine dönemi üzerine vurgu yapılmaktadır, bunun da sebebi gazvelerin bu dönemde olmasıdır. Ayrıca Peygamberimize itaat, sahabenin örnek hayatı ve genç sahabeler ile ilgili konular içerisinde cihadın işlenmiş olması ise daha bir gariptir. Dolayısıyla programda cihadın sadece kılıçla olan kısmı (gazve), gündeme getirilmiş, tebliğ ile ilgili olan kısmı da daha çok bununla ilişkilendirilmiştir. Meselâ, Abdullah ibn Ömer’den bahsedilirken “cihada katılmadaki ve hadis ile sünnete uymadaki iştiyakı” denilmek suretiyle sadece kılıçla ilgili yön öne çıkarılmıştır. Ayrıca şehitlik, gazilik ve cesaret kavramları da yine bu ilişki içerisinde sunulmuştur. İki yerde vatan savunması ve vatan sevgisi ile bağlantı kurulurken, millet ve bayrak kavramları ile hiçbir yerde geçmemektedir. Sadece bir yerde, infak ile bağlantı kurulurken, yine hiçbir yerde; kelimenin geleneğimizdeki esas ve öncelikli manası olan, nefsî, ahlâki, ilmî, fikrî olan cihada girilmemiştir. Meselâ bir yerde aynen şöyle denilmiştir: “Cihad kavramı, anlam genişliği göz önünde bulundurularak, savaş ile sınırlandırılmadan, tüm boyutlarıyla ele alınacak ve günümüzde bu kavramın istismar edildiğine vurgu yapılacak; cihadın farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olduğu durumlara değinilecektir. Bu kapsamda siyer, megazi, cehd, mücahede, davet, tebliğ, irşad, emr-i bi’l-maruf, nehy-i anil münker, irtidat, terör (bağy), cizye, haraç, fey, ganimet, esir kavramlarına yer verilecektir. Ayrıca İslam’da savaş hukuku ve ahlakı bağlamında savaşta yaşlılara, çocuklara, kadınlara, eli silah tutmayan kişilere, mabetlere, ibadetiyle meşgul olan din adamlarına dokunulmaması gibi ilkeler örneklerle açıklanacak; Hz. Ömer’in Kudüs, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul ve Bosna emannamelerinden örnekler verilecektir”. Görüldüğü gibi cihad, hem ibadetler kısmında ele alınmakta hem de, geniş manada, “savaşla sınırlandırılmadan” ele alınacak denmesine rağmen, kelimenin sadece askerî yönüne vurgu yapılmaktadır. Bunun yanında programda sıklıkla cihadla ilişkilendirilen emr-i bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münker kavramı, kurumsal içerikli ve devletin üstüne aldığı bir kavram olup bunu yapabilmek için de düşünce tarihimizde birçok şartlar söz konusu edilmiştir.
Burada öncelikli soru, neden temel ibadetler altında alındığı ve Hac ve Kurban’dan hemen sonraya konulduğudur? Gelenekte bunun yeri var mıdır?
İkinci sorumuz, cihad, mücahede ve ictihadın esas ve öncelikli manası; nefsî, ahlâki, ilmî ve hukukî çaba olduğu halde neden buna hiç girilmemiştir?
Halbuki geleneğimiz incelendiğinde cihad ve mücahedenin anlam içeriği, önem sırasına göre, bakınız hangi anlamları kapsamaktadır:
1. Nefsî-İnsanî cihad: Nefsin arzu ve öfke gücüne karşı aklı hakim kılmak için bütün gücünü ve takatini sarf etmek. Kur’an’da nefs mertebeleri olarak geçmektedir. Bu kısım esas amaçtır. Yani insan olmanın ve sorumlu olmanın gereğini yerine getirmektir. Böyle bir insan kendi nefsinde adaletli ve mutlu olma noktasına da erişmiş olandır.
2. Fikrî ve Aklî Cihad: Akletmek, fikir üretmek veya doğru bir fikre ulaşabilmek için güç sarf etmek. Bu da insan olma erdemini kendinde sağladıktan sonra varlığın anlamını çözümlemeye çalışıp toplumsal mutluluğu ve adaleti bu dünyada gerçekleştirmeye çalışmaktır. Hukuk, siyaset, toplumsal adalet, ferdi hak ve hürriyetlerin ve nihayet mutluluğun sağlanması vs. burada gerçekleşir.
3. Ekonomik Cihad: Mal ve mülk ile cihad, infak. Görünürdeki açık düşmana karşı bütün gücünü ve gayretini sarf etmek.
4. Askerî Cihad: Görünürdeki açık düşmana karşı bütün gücünü ve gayretini sarf etmek, yani kılıçla cihad.
Yukarıdaki dört tanımdan ilk üçü, öncelikli olarak EMREDİLEN ve hayatın, İslam’ın bütününü KUŞATAN cihaddır. Barışı, medeniyeti ve saadeti esas alır. Dördüncüsü, yani kılıçla cihad ise, mecbur bir durumda MEŞRU kılınandır. Yani bir saldırı ve tehlike durumunda savunmaya geçmek veya güç (ordu) hazırlamaktır. O halde asıl olan İslam’dır, barıştır, huzurdur.
O halde cihad, ilk üç anlamıyla, ferdî ve toplumsal meselelerin adalet ve saadet doğrultusunda çözülmesi, tedbiri ve çabasıdır. Yani, cihad, temel olarak, ahlâkî bir gayreti içerir. Bu, bir nefs mücadelesidir. İslam düşünce geleneği, cihad ve mücahedeyi, nefsin Hakk’ın rızasını kazanma çabası olarak görür. İnsan, önce kendi nefsinde arzu ve öfke gücü ile bir mücahedeye girecek ve bunu akılla sağlayacaktır. Bu, insan olmayı ve erdemleri kazanmayı getirecektir. İnsanın yaratılış anlamı budur. İslam düşüncesi bunu, “büyük cihad”, yani esas yapılması gereken olarak tanımlamıştır. Yukarıda başlıkta verdiğimiz ayette geçen de bu anlamdadır. Çünkü bu büyük cihad olmadan ne insan olur, ne aile olur, ne toplum olur, ne de devlet olur, ne barış ve esenlik olur. Yoksa birilerinin zannettiği gibi silahlı mücadele anlamında cihad olmadan matematik ne işimize yarayacak demek tam bir aymazlıktır. İlim olmazsa hiçbir şey olmaz. Matematik olmazsa, mühendislik de olmaz, bilim de olmaz. Osmanlı, mühendisliği yeterince öğrenseydi Çanakkale’de bu kadar kayıp vermeyecektik. Toplarımızın mesafesi hâlâ Fatih dönemindeki mesafe olmayacak, denizden kuş uçurtmayacak, yeterince büyük donanmamız olacaktı. Ahlâk olmadan ise hiçbirisi olmaz. Bugün ilk üç cihadı yeterince yapsaydık İslam dünyası bu durumda olmayacaktı. Eğer bunlar olmazsa, o zaman düşmana sadece ilkel aletlerle karşı çıkarsınız. Nitekim Fahreddin Razi de, Hacc 22/78. ayette geçen “hakkıyla cihad etme” kavramını, esas olarak, İslam’ın bütününü kuşatıcı bir ahlaki, fikrî, ilmî prensip olarak görmektedir. MEB programında özellikle cihadın Medine dönemiyle ilişkilendirilmesi, maalesef, cihadın anlamının ağırlıklı olarak ehl-i küfre karşı gazveyi ön plana çıkarmaya matuftur. Halbûki, bugünkü selefi grupların ilham aldığı İbn Kayyım bile, cihadın en önemli ve birinci sıradaki yönünü nefisle mücahede olarak görmektedir.
Günümüzde, özellikle de son yüzyılda cihad kavramının istismar edildiği, anlam kaymasına uğradığı bir gerçektir. Bunu düzeltmenin yolu cihadın geleneğimizdeki gerçek manasını öğretmektir. Halbuki MEB programında böyle bir şey öngörülmemiştir. Ayrıca şu da unutulmamalıdır ki, ahlak, felsefe ve tasavvuf kitaplarında olmasa da, klasik tefsir ve fıkıh kitaplarında bugünkü olumsuz anlamda, istismar edilen cihad anlayışının birçok örneğine rastlamak mümkündür. Bu yüzden de Allah’ın yolunda; hikmetle, mevize-i hasene ile ve cedelle cihad esastır. Askeri anlamda olan ise, devletlerin işidir ve ya savunma amaçlı ordu beslemek veya saldırı anında vatanı, milleti ve dini korumakla ilgilidir. Bu yüzden, İslam’da, isyan durumu hariç, mürtedlerle veya inanmayanlarla savaş veya saldırı savaşı yoktur. Meşhur Hanefi usulcü Kasani’nin de dediği gibi, küfür, kalple ilgili bir durumdur ve bunun cezası ahirette verilir. Eğer bu, kalpten fiili müdahale alanına taşınırsa, yani saldırı olursa o zaman bunlarla mücadele edilir. Peygamberimiz ve Medine toplumu, sadece askerî cihadla gündeme getirilmemelidir. Esas olarak, Medine döneminin önemi, Müslümanların hukuki antlaşmalar ekseninde din ve vicdan hürriyeti temelinde barış ve huzur içerisinde bir arada yaşama tecrübesinin en önemli örneğini oluşturmasıdır. Bu noktada, çocuklarımıza; temel ahlâkî erdemler, değerler, sorumluluklar, vatandaşlık görevleri, adalet, barış, insan hürriyeti ve hakkaniyet temelinde bir toplumsal yapının nasıl kurulacağı öğretilmesi gerekirken ve esas hedef, barış ve huzur ortamı, yani İslam’ın gerçek kelime anlamının sağlanması olmalıyken, üstelik etrafta DAEŞ gibi onlarca cihadçı grup cirit atarken, neden sadece askerî olan cihad öne çıkarılmıştır? Bütün bunların cevaplanması gerekir.
İbrahim Maraş

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir