KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. KIRIM’DA BİTMEYEN ÇİLE

KIRIM’DA BİTMEYEN ÇİLE

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
264 0


Kırım topraklarının ezelden beri Türk yurdu olduğunun izlerini silmek isteyen Rusya, bu amacından hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini 2014 yılında tekrar göstermişti. “İşgalin 4. Yılı” ifadesinin ise kulağa hiç yabancı gelmediği, ilk işgalin 1783 yılında vuku bulduğunu ve o zamandan beri sistemli bir şekilde Kırım topraklarındaki Türk nüfusun yok edilmeye çalışıldığı apaçık ortadadır. Bu amaçla yapılan faaliyetler ve zulümler, Kırım Türklerinin “Vatanlarını vatan yapma” mücadelelerinden ve azimlerinden hiçbir şey kaybettirmemiştir. Konumuz itibarı ile bu mücadelelerinin şiddetli bir dönemini de II. Dünya savaşı esnasında geçirmişler ve Rus zulmünden ne pahasına olursa olsun kurtulmak amacı ile Almanların yanında yer almışlardır.
Almanların Kırım’a gelmesinden sonra “Sevgili babaları” Stalin, kendi halkını açlığa, yokluğa ve çaresizliğe terk etmiş; korkunç bir açlık başlamıştı. N.K.V.D birlikleri fabrikaları tahrip etmişler, tahıl ambarlarını ateşe vermişler, binlerce büyükbaş hayvanın da Kafkasya’ya sevkiyatını başlatmışlardı. Dolayısıyla bu vaziyet içerisinde Kırım halkının yaşaması daha da zorlaşmıştı. Ayrıca Kırım’ı terk etmeden evvel hapishanelerdeki on binlerce mahpustan sadece cinayet suçundan yatanlar serbest bırakılmış, siyasi suçlardan yatanlardan idam edilmişlerdi. Almanlar’ın Simferopol’u işgalinden sonra, yüzlerce kişinin beyinlerine kurşun sıkılarak idam edildiği ortaya çıktı. Bu vaziyet içerisinde Kırım halkının, Almanları bir kurtarıcı gibi görmesi, onları tuz ve ekmek ile karşılamalarından belli olmakta idi. Nefret edilen Sovyet idaresini kaldırma gayesini ilan eden yabancı bir ordu, ülkelerine girdiği zaman Kırım Tatarlarının sevinç gösterisinde bulunmalarından başka ne beklenebilirdi?
Almanlar, Kırım’ı işgal ettikten sonra, Akmescit’te bir tatar komitesi kurulmasına izin vermişler ve bir de kültür ocağı açılmasına müsaade etmişlerdi. Buna rağmen bu komiteyi milli ve siyasi bir organ olarak tanımamışlardı. Ayrıca Akmescit belediye başkanlığına bir ermeni getirilmiş, sivil polis teşkilatına da Kırım Türk’ü olmayanlar tayin edilmişlerdi. Onlara sadece “Azat Kırım” adlı bir gazete çıkarma izni verilmişti.
Nazi partisinin Hariciye Bürosu Direktörü olan Alfred Rosenberg, Sovyetler Birliği’ni birisi de “Ukrayna ve Kırım” olan yedi bölgeye taksim eden bir muhtıra yayımlamıştı. Bu muhtırada müstakil bir Kırım’dan bahis bulunmamakta idi. Hatta ilk ırkçı Nazi teorisine göre: “Moğol, Tatar ve Kırgız aşağı ırkla eşdeğerde kelimelerdi. Ve Rusya’nın Asyalaşması ırki sağlığını yok etmişti.” Almanya’da gösterilmek için hazırlanmış bir propaganda filminde Almanlar Kırım’da yerlerini daha asil bir ırkın alacağı, Tatar tiplerden ve Asyalı geri kalmışlıktan bahsediyorlardı. Hitler, daha 16 Temmuz 1914’deki bir toplantıda “Kırım’ın bütün yabancılardan sürüleceği veya tahliye edileceği saf bir Alman kolonisi olacağına karar vermişti. Çünkü Kırım’ı kontrol etmenin onlar için önemli faydaları bulunmakta idi. Birincisi; Kırım, Ukrayna’yı kontrol etmenin güneydeki garantisiydi. İkincisi ise; Sovyetlerin elindeki bir Kırım “Romanya ve petrol sahalarına hücum için bir Sovyet uçak gemisi” olabilirdi. Ayrıca Kırım’ı Sovyetlerin elinden almak, onu Kırım’ın zirai üretim gayretlerine ağır bir ekonomik darbe indirecekti.
Alman ordusu Kırım’a girdikten sonra, Bolşeviklerin bırakmış oldukları bir evrak dolabında, Sovyet hükümetinin daha 1941 yılı sonbaharında Kırım Türklerini Kazakistan’a sürmek tasavvurunda olduğunu gösteren vesikalar bulunmuştu. Fakat Kırım’dan acele çıktıkları için bu amaçlarını gerçekleştirecek zamanı bulamamışlardı. Kırım üzerindeki Sovyet zulmü ve dolayısıyla sürgün hadisesi sadece “Kırım Türklerinin Almanlarla işbirliği yaptıkları” gerekçesi ile açıklanamaz. Bu vesikaya bakılırsa, Sovyetlerin Kırım Türklerini sürgün etmeyi çok daha evvelden tasavvur ettikleri anlaşılmaktadır.
II. Dünya Savaşı sırasında Romen ordusunda 33. Alayın 3. Taburunun bir doktorun hatıralarında, dönemin vaziyetine dair görüşmeler mevcuttur. Bahçesaray’da yaşlıca birisi sohbet esnasında: “Kardeşim, son 25 yılda biz öyle bir cehennem azabından geçtik ki, ne sağımıza ne solumuza bakmaya halimiz vardı. Biz birbirimizden korkardık, hatta bir ailenin fertleri birbirinden korkardı, kimse en yakınına dahi duygularını, fikirlerini paylaşmaya cesaret edemiyordu, Sovyet rejiminde bizim gibi adamlar için dış âlemden bahsetmek çok tehlikeli olabilirdi.” İfadelerinde bulunmuştu. Sovyetler, Kırım’ı Türklerden arındırma politikasını sürdürüyorlardı. En basit bir yanlışlık dahi, vatanlarından sürülmelerine sebep oluyordu. Ayrıca Romen ordusunda görev yapan Doktor, Bahçesaray’da Hansaray’ı görmek istemiş, nöbetçi alman askerlerine bu isteğini ifade etmiş fakat buna izin verilmemişti. Zira o dönemde General Manstein burada karargâhını kurmuş ve ziyaretleri de yasaklamıştı. 10-15 gün sonra Sivastopol taarruzu başladığı zaman General Manstein’in, buraya kimseyi sokmamasının amacı anlaşılmıştı. General Manstein’in bölge halkı ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştığı ve ılımlı bir politika izlediği bilinmektedir. Ancak yukarıda da değinildiği gibi, Kırım Türklerine verilen haklar hususunda çok yetersiz kaldıkları açıktır. Ana mevzular söz konusu edildiği zaman, Kırım Türklerinin aldıkları cevap genellikle: “Bu davalar burada halledilemez, bugün için aktüel değildir. Führer’in halledeceği mevzulardır.” şeklinde olmuştur. Bunun dışında sokak adlarını gösteren levhalar rusça ve almanca olarak yazılmıştı. Kırım radyosunda rusça ve almanca yayın yapılmıştı. Türkler için yalnızca Cuma günleri milli yayın yapılmış, bu arada yarım saat Kuran da okunmuştu. İşgal zamanında işçi olarak Almanya’ya gönderilenlere ve Bolşevik ordusundan kaçarak Almanlar’a iltica edenlerle, esirlere Kırım’a dönme müsaadesi verilmemişti.
Gerek Almanya’ya götürülen Kırım Türkleri, gerekse de Rus zulmü sonucunda vatanlarından sürgün edilenlerin çocukları ile torunları, günün birinde kendi devletlerinde bağımsız yaşamanın hayali ile yaşamaktadırlar. Bu günlerin geleceğine dair umutlarımızı, her şeye rağmen korumak zorundayız. Şu halde Kırım’da yaşayan soydaşlarımız, Türkiye’de yaşayan Kırım kökenli olanlar ve Kırım gönüllülerinden destek beklemektedirler. Bugün, Kırım’da Türklere yönelik baskı ve zulüm halen sürmekte, Türklere ait kalan son yapılar da tahrip edilmektedir. Amaç, bölgede Türk varlığına dair tüm izleri silmek, hiçbir şey bırakmamaktır. Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden ve insan haklarından dem vuran tüm dünya, konu Türklere gelince sağır, dilsiz ve kör olmaktadırlar. Bu konuda bize düşen, büyük Türkçü İsmail Gaspıralı’nın “Milletine hizmet etmek istiyorsan elinden gelen işle başla” ifadesini bu konuda kendimize örnek almaktır. Dolayısıyla tüm olumsuz koşullara rağmen, bu davayı tüm dünyaya duyurmak için çabalamak ve canla başla çalışmak tek çıkar yol olmalıdır. Zira kendi çıkarlarını milletinin çıkarlarından üstün tutanlar, dünlerini unutanlar kaybetmeye her zaman mahkûmdurlar. Bizim çıkarlarımızın odak noktası ise Türklüğümüze ve tarihimize sıkı sıkıya tutunmaktan geçer…
Aybike GÜZAY
—————————————————————————————
Kaynaklar: Orhan Özkırım, II. Dünya Savaşında Kırım Türkleri ile Almanlar Arasındaki Münasebetler, Emel, sayı 25, Kasım-Aralık 1964.
İbrahim Otar, Jenosid ve Kırım Türkleri, Emel, sayı 22, Mayıs-Haziran 1964.
Alan Fisher, II. Dünya Savaşında Kırım Tatarları, Çeviren: Eşref Bengi Özbilen, Emel, sayı 132, Eylül-Ekim 1982.
Eyüp Musa Demiroğlu, II. Dünya Savaşında Kırım Cephelerinden Hatıralar, Emel, sayı 135, Mart-Nisan 1983.
A. Musa, II. Dünya Savaşında Kırım, Çeviren: Abdülhakim Atanur, Emel, sayı 140, Ocak-Şubat 1984.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir