KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Katar Krizi ve Suriye Savaşı; Kim Ne İstiyor, Ne Yapıyor?

Katar Krizi ve Suriye Savaşı; Kim Ne İstiyor, Ne Yapıyor?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 21 dk okuma süresi
324 0

Körfez’de Suudi Arabistan ve Katar’ın başını çektiği bloklar arasındaki kriz şimdilik kısmen teskin olmuşken, taraflar karşılıklı temkinli adımlar atıyor. Doha ise Riyad cephesinin kendisine sunduğu koşulları reddederken, en çok da ABD yönetimindeki Pentagon kanadının desteğinin yanı sıra Türkiye ile imzaladığı askeri anlaşma ile Türk askerinin gönderilmesine güveniyor. Peki krizin ucu bucağı nerede? Türkiye’nin olup bitenlerde misyonu ve stratejik çıkarı ne? Körfez krizinin Suriye ve Irak sahalarındaki sıcak savaş ve gerilime etkileri ne olacak.

‘KATAR İRAN VE TÜRKİYE SAYESİNDE İLK DALGAYA DİRENDİ’

Serhat Erkmen’e göre Katar’ın Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin yaptırımlarına direnmesinde Türkiye, diğer faktörlerle beraber verdiği destekle büyük rol oynadı, ancak bu destek tek başına her şeyi açıklamıyor. Kesin yargılarda bulunmak için henüz erken olduğunu belirten Erkmen, “Şu anda Katar’ın ilk dalgaya güçlü bir şekilde direnmesini sağlayan şey, Türkiye, İran ve ABD’nin Suudi-Mısır ittifakını dengeleyici bir tavır takınmaları oldu” diyerek şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu bir dalga ama dalganın sürekli olarak aynı şiddette kıyıları dövmediğini unutmamak gerekli. İlk gelen dalga kuvvetliydi, Katar’da büyük bir değişiklik yaratmadı ama sarstı. Bundan önceki Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki 8 ay süren kriz de dikkate alınacak olursa, Ortadoğu’da her şeyin çok çabuk çözülmesini bekleyen kişilerin daha önce yanıldığı gibi bu işte de yanıldığını görebiliriz. Nasıl bundan 10 gün önce ‘Suudi Arabistan Katar’ı bitirdi ve Katar Emiri yakında ülkeyi terk eder’ demek yanlışsa, bugün de’ bu saatten sonra Suudiler artık Katar üzerinde hiçbir şey yapamaz, artık Katar kendisini kurtarmıştır ve yeni bir denge doğmuştur’ demek de o kadar yanlış. Çünkü bu süreç, Ortadoğu’daki pek çok krizde olduğu gibi zamana yayılarak devam ediyor.”

‘EN ÖNEMLİ FAKTÖR, WASHINGTON’IN TAVŞANA KAÇ, TAZIYA TUT DEMESİ’

Erkmen bu noktada, Suriye, Yemen, Irak ve Libya krizlerinin de çok çabuk biteceğinin düşünüldüğünü vurguladı. Körfez’deki yeni krizle de benzeri bir durum olduğunun altını çizen Erkmen şöyle konuştu: “Katar ilk dalgaya direndi, direnç gücü sürpriz de oldu ama tam anlamıyla bu süreç bitmiş değil. Bu süreci bitirmeyen faktörlerden biri Türkiye’nin Katar’ın yanında durması oldu. İkinci olarak İran’ın Suudileri dengelemek için Katar lehine sergilemiş olduğu tavır göz ardı edilmemeli fakat burada en önemli aktör Washington oldu. ABD bir yanda tavşana kaç derken, diğer yandan tazıya tut dedi. Belki iki milyar dolarlık Katar-ABD arasındaki silah anlaşması ve ardından gelen ortak tatbikat, ABD’nin Katar’a ciddi bir şekilde kalkan olduğunu gösteriyor ama diğer yandan da bu güçlü bir manivela aracı. ‘Beni tatmin etmediğin sürece önünden çekilirim’ şeklinde bir araç ABD için. Unutmamak gerekiyor ki; herkes bir anda tüm gücünü, dikkatini ve kaynaklarını Suriye’den, Yemen’den özellikle en yoğun çatışmaların olduğu ülkelerden çekip, Katar’a aktarmış değil. Şu ana kadar bu kriz diplomatik alanda cereyan etti, bu alanda yürüyor ve henüz askerileşmiş bir kriz yok. Krizin askerileşmemesi sevindirici çünkü bu tarz krizlerin bölgede nerelere vardığını bütün ülkelerden görüyoruz. 1990 yılında Kuveyt’te yaşananlar bile bir örnek bu konuda. Kısa vadede Türkiye’nin yaptığı hamle meyvesi verdi, uzun vadede ise Türkiye ile Katar’ı nasıl bir angajmana sokacağı ayrı bir tartışma konusu.”

‘KATAR VE TÜRKİYE’NİN ESKİYE DAYANAN MÜTTEFİKLİĞİ’

Katar’ın karşısındaki ülkelerin Türkiye ile yakın ilişkisi bulunan ve Katar krizi sebebiyle Türkiye’nin karşısına aldığı ülkeler olmadığının ve bu ülkeler ile olan ilişkilerin bir süredir zaten son derece sıkıntılı olduğunu anımsatan Erkmen, Katar ve Türkiye’nin geçmişe dayalı ortaklığının da altını çizdi:

“Sisi’nin Mursi’yi devirmesinden sonra, Mısır ile ilişkiler ortada. Birleşik Arap Emirlikleri ile son birkaç yıldır Türkiye’ni yıldızı bir süredir barışmıyor ve Suriye olayında da bunu gördük. Suudi Arabistan ile ise de Türkiye’nin gelgitli bir ilişkisi vardı. Görünürde iyi görülmekle birlikte, özele bakıldığında, özellikle Suudi Arabistan’daki iktidar değiştikten sonra birtakım sıkıntılar yaşayan bir Türkiye var. Öte yandan Katar’dan Türkiye’ye büyük yatırımlar yapıldığı, Körfez’den akan en büyük sermaye olduğu yazıldı ama istatistiklere ve resmi verilere baktığınız zaman bu çok gerçekçi değil. Bu işin ekonomik anlamda iki ülke arasındaki yatırım ilişkileri bağlamında değil ama iki ülkenin Suriye, Irak’ta ve bir dönem Libya’da almış olduğu ortak tutumların getirmiş olduğu etkiler sonucu olduğu söylenebilir çünkü birbirini destekleyen iki önemli ortak bu örneklerde. Bu ortaklıkların çok stratejik olmadığı düşünülebilir. Libya’da Türkiye’nin etkisi şu anda daha az, Libya konusu daha geride kaldı ama Suriye konusu hala çok canlı. Türkiye’nin Suriye’de en yakın ilişki içerisinde bulunduğu bir ülke Katar. Öte yandan Türkiye ile Rusya arasında son bir yıldır gelişen ilişkiler Türkiye’nin Suriye politikasında birtakım değişiklikler yarattı şüphesiz ama hala Suriye’nin kuzeyindeki gruplarla Türkiye arasında ciddi bir angajman olduğu görülüyor. Bu angajmanın ayaklarından bir tanesi de Katar.”

‘TÜRKİYE’NİN KATAR’A DESTEĞİ ABD-İRAN KRİZİNİ ÖTELEDİ’

Katar krizinin İran ile olan bağlantına dikkat çeken Erkmen, Türkiye’nin Suudi Arabistan karşısında Katar’ı ilk dalgada korumakla, İran-ABD krizini ötelemiş olduğu görüşünde: “Suudiler Katar’ı yutmadan bölgede İran’a dönebilecek durumda değil şu anda. Bu anlamda bakıldığı zaman, bu dalgada Türkiye ABD ile İran arasındaki bir krizin olması durumunda bundan daha uzun etkilenebilecekken, şimdi bunu dengelemiş oldu çünkü özellikle ABD ile Türkiye arasında Suriye’de tam bir anlaşmazlık durumu varken, ABD’nin buradaki tutumunu tam kestiremiyor. Bu anlamda ABD bir de İran’a doğru Körfez üzerinden güçlü bir baskı yaratacak olursa, Türkiye’nin durumu çok fazla güçleşebilirdi. Çünkü Türkiye ile İran arasında bir yandan Suriye üzerinde bir güç mücadelesi varken, Lübnan üzerinde Türkiye ile İran arasında çok ciddi bir sıkıntı varken, Irak konusunda enteresan bir denklem var. Bağdat’ta Türkiye-Irak ve Türkiye-İran birbirleri ile rekabet halinde ama öte tarafta Kuzey Irak’taki referandum sonrası ortaya çıkabilecek potansiyel gelişmelerde Türkiye ve İran karşılıklı olarak birbirlerine ihtiyaç duyabilir. Böyle bir ortamda Türkiye ABD ve Körfez Ülkeleri ile büyük bir kriz yaşayan bir İran’ın zayıflamasını istemeyecektir. Bu anlamda Katar’daki hamlenin uzun vadesini düşünmek gerekir. Katar’dan ziyade, belki daha kısa bir süre içerisinde İran ile Suudi Arabistan liderliğindeki bir ittifakın çeşitli biçimlerde çatışmasına neden olabilecek bir yola doğru evrilmesinin önünü kesti. ABD, İran ve Türkiye bir yandan ilk dalgayı kestiler ama Suudilerin bu konuda ne kadar ciddi olduğunun bir testi bu.”

‘ABD ORTADOĞU’DA OYUN KURUCU’

Suudi Arabistan’ın Ramazan ayı sonrası Katar’a müdahale edebileceği ihtimalini değerlendiren Erkmen, bu olasılığın salt Ramazan ile alakalı olmadığını, sahadaki Rakka Operasyonu gibi diğer gelişmelerle de bağlantısı olduğunu vurguladı. “Ortadoğu’da ABD ve Rusya’yı belki Soğuk Savaş’ta bile bu kadar karşı karşıya getire çok az örnek yaşamıştık” tespitini yapan Erkmen, Ortadoğu’da karışık bir denklem olduğunu ve ABD’nin bu denklemlerin tonunu ve şiddetini, belirlemeye çalıştığını ifade etti: “Bahsettiğimiz şehirler çok küçük olabilir ama bu iş bu küçük şehirlerin egemenliğinin kimde olacağını çoktan aşmış durumda. Şu anda Ortadoğu’da öyle bir karmaşık dönem var ki, Suudi Arabistan Katar’a askeri bir hamle yapmak isterken, ABD ve Rusya arasında Fırat’ın batısındaki dengeyi göz ardı ederek bir şey yapamaz. Bu gelişmelerin hepsi birbirine bağımlı hale geldi. Bu anlamda Ramazan veya bu tarz önemli günlerden ziyade, başka yerlerde ortaya çıkabilecek çatışmalar veya küçük oyunların ve olayların sonrasında tarafların ‘tamam, denge oyunu sona erdi, gücümüzü göstermenin artık zamanı geldi’ kararını vermesi ile bağlantılı. Suriye, Irak ve Katar’daki süreçlerin hepsi birbiri ile bağlantılı ve karşımızda bir ittifaklar manzumesi oluşmuş durumda. Rusya-İran ve Suriye bir tarafta, Irak Merkezi Hükümeti bu işin bir tarafında. Öte tarafta Suudi Arabistan, Mısır ve Kuveyt dışında Körfez Ülkeleri bunun bir tarafında. Türkiye ve Katar kendisine has bir pozisyon elde etti. ABD ise bu oluşumların dışında, oynadığı rol ve dokunduğu noktalar ile çatışmanın gidişatını ve tonunu belirliyor. Bu anlamda daha fazla askeri hamleler ve Pentagon’un daha ön plana çıkmaya başladığını görüyoruz. Çok büyük planların ötesinde, ABD Ortadoğu’da birtakım çatışmaları zamanlamasıyla ve şiddetiyle oynayarak kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor. Katar krizi, Rakka olayında hatta Musul’da bunu görüyoruz. Dikkat edilirse, son üç aydır Musul her ay IŞİD’den kurtarılıyor fakat hiçbir zaman tamamen kurtarılamadı. Orada da ABD’nin verdiği desteğin hızı ve şiddetinin bu işin içinde ne kadar etkili olduğunu hesaplamak gerekiyor.”

‘İNTERNET YOKKEN EL KAİDE VİDEOLARINI KATAR TVLERİ YAYIYORDU’

Katar’ı teröre destek vermekle suçlayan Suudi Arabistan’ın da Katar kadar teröre destek verdiğini ifade eden Erkmen, iki ülkenin de bu anlamda sicillerinin kirli olduğunun altını çizdi: “Suudi Arabistan Ortadoğu’daki radikal akımların hem hamisi hem ideolojik anlamda önderi ve bunun görünen yüzü. Fakat yılar boyu El-Kaide ve Bin Ladin’in videoları internet bu kadar gelişmemişken Katar kanalları yayınlıyordu. Irak’ta Saddam yanlısı grupları ve aşiret konseylerini bir tarafa koyarsak, oradaki radikal grupların propaganda faaliyetlerini Katar kanallarından izliyorduk. El-Cezire Katar ile birlikte ‘modernleştirici’ bir faktör olarak, özellikle Arap baharı ile birlikte liberalizmi, demokrasiyi, halkın ve sokağın sesini yansıtan bir araç olarak lanse ediliyor ama akıllarda hala Bin Ladin’in Zevahiri’nin kaset ve görüntülerini kanal olduğu gerçeği var. Suudiler bu anlamda olumsuz bir örnek ama Katar da bunun çok dışında değil. Birisi Vahhabizm ile radikal devrimci selefiliği bir araya getirerek, dünyada değişik yerlerde terör yaratan gruplara hem finans hem esin kaynağı yaratması anlamında olumsuz bir örnek ama öbürü de bir İngiltere monarşisi değil.”

Öte yandan Katar’ın üzerine İhvan bağlantısı sebebiyle gidilmesinin bir araç olduğunu ve asıl amacın devletlerarası güç mücadelesi olduğunu belirten Erkmen, Suudilerin İran’ın üzerine gitme planının amaçlandığı tespitini yaptı: “Bir gerekçe bulmaya çalıştılar ve İhvan’ın üzerinden gittiler. Burada mesele ne Müslüman Kardeşler ne ideolojisi ne de dünya çapındaki ideolojik veya sermaye ilişkiler ağı. Burada Müslüman Kardeşler bağı bu işin gerekçesi ve bu yüzden Suudi Arabistan ve olayın yakınındaki birtakım ülkelerin Katar kararı pek de geniş yankı bulmadı. Batı’da kimse ‘biz de bu yasaklama kararını destekleyelim’ demedi. Bu yüzde bu durum aslen devletlerarası bir güç mücadelesidir. Suudi Arabistan’ın İran ile olan asıl mücadelesinde, kendisi yanında doğruda durmayanları temizleyerek, gücünü pekiştirdikten sonra İran’ın karşısına dikilmesi ile alakalı ve Katar meselesi bu durum ile alakalı.”

‘RAKKA OPERASYONU BİR SENEDİR DEVAM EDİYOR, YENİ BAŞLAMADI’

Son bir senede, ABD’nin kendisine yakın gruplarla birlikte Rakka ve civarını ağır bir bombardımana tuttuğunu, parça parça bölgeleri kontrolü altına aldığını, bir kaçış noktası bırakarak geri kalan üç noktadan şehre doğru ilerlediğini hatırlatan Erkmen,” bu gelişmelerle birlikte bir senedir başlayan ama resmi olarak başlatılamayan bir Rakka operasyonu var ortada. Rakka Operasyonu denilen şey IŞİD’in Rakka’dan çıkarılması ise, bu durum geçen sene Temmuz ayından itibaren kademeli olarak başlamıştı” dedi ve şu değerlendirmelerde bulundu:

“Rakka Operasyonu hiç başlamayan bir operasyon oldu. Sanki Haziran ayının altısında ilan edilene kadar operasyonun başlayacağı sürekli dile getiriliyordu. İlla Rakka’nın şehir merkezine girilmesi operasyonun başlangıç günü değil. Burada sadece operasyonun son anlarına dikkat çekiliyor ve bu sorun Musul’da da yaşanmıştı. Geçtiğimiz sene Kasım-Aralık ayına kadar Musul Operasyonu başladı başlayacak dendi ama bu operasyonun pek çok açıda daha önce başladığını söylüyorduk.”

‘IŞİD SONRASI YENİ GÜÇ DENGESİ’

Bölgeden gelen haberler konusunda birtakım şüpheleri olduğunu ve Rakka’da ABD ve müttefiklerinin de kayıplar verdiğini vurgulayan Erkmen, ABD’nin asıl hedefinin Deyr ez Zor’a ilerlemek isteyen Suriye Ordusu’nun önünü kesmek olduğunu ve son dönemlerde artan çatışmanın kaynağının sebebinin bu durum olduğunu belirtti: “Rakka Musul ile karşılaştırıldığında, Rakka’da daha az asker ve güç olduğu söyleniyor. Bu durum çok doğal çünkü Rakka Musul ile karşılaştırıldığında, daha küçük bir il. Öte yandan IŞİD içindeki Iraklılara bakıldığında, çok daha fazla bir takım olduğunu ve savaşma kapasitesinin daha yüksek olduğu görülüyor. Ayrıca Rakka’da dış mahallere girildi ama buralarda savaş hala devam diyor. Sonunda ABD ve müttefikleri Rakka’ya girecek ama bu süreç bedelsiz geçmiyor. Tam da bu nedenle ABD’nin güneyden Deyr ez Zor’a Özgür Suriye Ordusu’nun ya da yeni kullandıkları tabir ile Yeni Suriye Ordusu’nun yönlendirilmeye çalışıldığını, Suriye Ordusu ile bu unsurlar arasında çatışmalar yaşandığını ve Suriye Ordusu’nun Rakka’nın güneyinden Deyr ez Zor’a gitmesinin önünün kesilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Şehir merkezine doğru karşılaşacakları problemin büyüklüğünün farkındalar ve bu sürede kaybedecekleri zamanı, enerjiyi başkalarının kullanmasını ve kendi hâkimiyetleri altında görmek istedikleri bölgede Suriye Ordusu’nun girmesini istemiyorlar. Dolayısıyla son dönemde artan ve bundan sonra da artacak olan çatışmaların kaynağı bu. Başta şehir merkezi olan Mayadin olmak üzere Deyr ez Zor’un en son kalacak yer olması sebebiyle buralarda IŞİD’in varolmasını ve çatışmalar yaşanmasını bekleyebilir ama IŞİD de bundan iki yıl önceki gibi değil. Militanlarının ve kaynaklarının önemli bir kısmını kaybetmiş, liderlik kadrosunda üst üste yediği darbeler nedeniyle ciddi sorunlar yaşayan, buna rağmen üç dört cephede ayı anda çatışmaya çalışan bir şey. Bundan sonra 2015 yılında IŞİD’e yöneltilen operasyon gibi olmayacak hiçbir şey. Bu süreç sonunda IŞİD’den bırakılacak alana bir tarafta Haşdi Şabi, bir taraftan YPG, diğer taraftan Suriye Ordusu, ABD, Özgür Suriye Ordusu yerleşip, bölgeyi kontrol altına almaya çalışıyor. Bundan sonra savaş IŞİD ile diğerleri arasında değil, IŞİD yenildikten sonra oluşacak yeni güç dengesi için burada çatışan taraflar arasında olacak.”
Serhat Erkmen

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir