KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Hurufilik, Selefilik ve Batınilik Bir Araya Gelir Mi? El-Cevap: Gelir

Hurufilik, Selefilik ve Batınilik Bir Araya Gelir Mi? El-Cevap: Gelir

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 5 dk okuma süresi
442 0

Kalben güya İmam-ı Azam ve İmam Gazali’ye bağlı olduğunu iddia eden, daha doğrusu hayal eden yazar şimdi de bir gazetede yazdığı yazıyla hem Kutlu Doğum’a iftira ediyor hem de bunun üzerinden İlahiyatçılara ve Diyanet’e çatıyor. Her fırsatta hem selefî, hem hurufi, hem de batınî olma becerisini gösteren bu sözde yazar, sünnetle ilgili bütün iddialarının yanlışlığı, temelsizliği, klasik kaynaklara dayalı olarak, kendisinin yüzüne söylendiği ve bunlara tek bir cevap bile veremediği halde, iftiralarını, kuruntularını reklam etmeye devam ediyor. Bu büyük alim (!!!!), bir taraftan fıkhı İslam’la eşitliyor, bir taraftan Kutlu Doğum ile ilgili etkinliklerin deizme götürdüğünü vehmediyor, diğer taraftan da sakal-sarık ve misvak gibi sünnetleri inkar edenlerin dinden çıkacağını, takkesiz namaz kılmanın tahrimen mekruh olduğunu zannediyor. Neden amelin imandan bir cüz olmadığını bile anlamaktan aciz olan bu şahıs, bir de bunları hakiki sünnet diye bize yutturuyor. Bakıyorsunuz topçulara, şarkıcılara ve artistlere benzemeyle Peygambere benzemeyi aynı anlamda değerlendirmeye kalkışıyor. Ayakkabılarla girilen salon ortamlarında dinin ve Peygamberin anlatılamayacağı gibi bugüne kadar kimsenin keşfedemediği (!!!!) incelikleri dile getiriyor. Türk Sünniliğini bir siyonist proje olarak sunan bu kişi, selef-i hassanın ve onlardan mülhem sonraki selefilerin görüşlerini biraz hurufilik, biraz da batınilik ile karıştırarak bize yutturmaya kalkıyor. Aslında işin ilginç yanı, onun savunduğu görüşlerin ciddi bir benzerinin esas olarak Yahudilerin bazı katı mezheplerinde var olması. Yeri geldiğinde İbn Arabi’den kendi hezeyanlarına destek bulmaya kalkan bu kerameti kendinden (ve tabii şürekasından) menkul sosyolog, İbn Arabi’nin ve onun gibi sufilerin din yorumunu, aleme bakışını anlamaktan aciz bir şekilde konuşuyor. Dinin iman, samimiyet ve güzel ahlak olduğunu, Peygamberimizin sünnetini gerçek anlamda yaşamanın şekille değil esas bunlarla gerçekleşeceğini iddia etmeyi, “deistik peygamber tasavvuru” olarak görme hikmetine (!!!) eren (ermiş, ermekte olan…) bu kişi, esasında bu ve benzeri iddialarıyla anılmaya bile değmez. Ancak esas önemli olan arkasındaki rüzgarı kimin estirdiği, kimin adına konuştuğudur. Türk toplumu bu rüzgarların en şiddetlilerinden birini 15 Temmuz’da savuşturmuştur. Bunları da savuşturmasını bilecektir. Kalbini bağladığını iddia ettiği büyük zatlarla ilgili de ona tavsiyemiz, tasavvuf literatüründe bu tür sanrılara uğrayanlar ve onların nasıl şeytanlara uydukları hakkındaki menkıbeleri okumasıdır. Eğer bunları zaten biliyorum diyorsa biraz da Freud okusa iyi olur. Bu, sadece acizane bir tavsiyedir, yoksa onun bağ-la-nışını benzetmek gibi bir niyetimiz yoktur.
Ekistıra bir tavsiye daha: Kendi cehl-i mürekkeb sahibi bağ-lı-larına, bazen gerçek bazen de sahte hesaplarla, onun hakkında yazdığımı zannettiği ismim geçen twit’leri taratıp bunlara cevap yetiştirtmeyi ve Sherlock Holmes’a özenmeyi bırakıp Türkiye’yi baştan başa gezerek irşad faaliyetine devam etsin. İslam alemini kurtaracağını düşündüğü borazanlığını yaptığı hikmet taşıyıcısı mübarek cemaatiyle birlikte yeni medreseler açsın, terlik, kefen, köseler için takma sakal, dua mecmuaları satmaya baksın. Başka nasıl kurtulacak yoksa bu ülke!!!! İbrahim Maraş

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir