KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Gül Zarif gül!

Gül Zarif gül!

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 10 dk okuma süresi
300 0

Gül Zarif gül!

Dünya diplomasisi İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in savaşlara gebe nükleer krizin çözüldüğü koridorlarda attığı kahkahaları unutmayacak. Batı-İran husumetinde bir düğümün çözülmesi önemli bir gelişme. Edinilen müzakere tecrübesi, bölgesel sorunların çözümü için de değerli.

“Fars’ın oyunu bitmez, İranlılar yine gizli işler çevirir, anlaşmanın arkasından dolaşır ve yaptırımların kalkacağı süreç işlemez” temennisinde bulunanlar açığa düştü. 16 Ocak’ta Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’ın 5+1 ile yaptığı nükleer mutabakat çerçevesinde taahhütlerini yerini getirdiğini rapor edince ABD ve AB yaptırımları kaldırdı.
İran’la ilişkilerde yeni bir sayfa açıldı. Bu sayfa, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin gibi mayınlı alanlarda mevcut restleşmeler nükleer dosyadan ayrı tutulmak suretiyle açılabildi. Haliyle İran’la Batı’nın karşı karşıya kaldığı diğer konularda gerilimler devam edecek. Zaten kaldırılan yaptırımlar sadece nükleer programla bağlantılı olanlar.
Nükleer krizin çözülmesi çok önemli bir dış politika hikâyesi. Ve kazananlarıyla birlikte kaybedenleri de var.
* KOYU MUHAFAZAKÂRLAR ÜZGÜN: İran’da muhafazakâr kanadın nükleer programdan taviz verilmemesi yönündeki çıkışları müesses nizamın Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye desteğini engelleyemedi. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in oluru bütün itirazları geçersiz kıldı. Ruhani seçmenine verdiği sözü tutarak ‘diyalog’ karşıtı cepheyi geriletmiş oldu. Bu gelişmenin İran iç siyasetine yansımaları illaki olacak.
* NEO-CON’LAR KAYBETTİ: Amerikan Kongresi’ndeki Cumhuriyetçilerin yaptırımların kaldırılmaması yönündeki girişimleri de Başkan Barack Obama’yı yolundan döndüremedi. Obama, Beyaz Saray’daki son yılında dış politika hanesine bir başarı eklemiş oldu. Bu adım Rusya’nın da başarısı sayılır. Suriye’nin kimyasal silahları imha etmesinde oynadığı kolaylaştırıcı rolde olduğu gibi Rusya, İran’la nükleer krizin çözümünde etkileyici bir politika izledi. Haklı olarak Duma Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Aleksey Puşkov, “Obama’nın attığı neredeyse tek doğru adım. Rusya olmasaydı bu adımı atamazdı” dedi.
* BOMBA İSRAİL’İN ELİNDE KALDI: Bu süreçte üzülenlerin başında İsrail geliyor. Başbakan Benyamin Netanyahu’nun 2012’de BM kürsüsünden dünyaya “Nükleer silaha erişmelerine birkaç hafta kaldı” diyerek resmettiği ‘İran bombası’ yine elinde patladı. İran’ın nükleer silah edinmeye çalıştığı argümanı İsrail’in ABD’den daha fazla yardım koparmasını kolaylaştırıyor ve Ortadoğu’da yapıp ettikleriyle ilgili kendisine dokunulmazlık sağlıyordu. Bundan böyle İsrail lobisinin Kongre koridorlarında dolaşırken yeni bahaneler bulması gerekecek!
* SUUD’UN FEVERANI: İran-ABD yakınlaşması nedeniyle terk edilmişlik duygusuna kapılan Suudi Arabistan’ın “Biz de nükleer yola gireriz” veya “Yeni müttefikler buluruz” diyerek çıkardığı gürültü işe yaramadı. Ancak Obama’yı durduramamış olmak Suudi hanedanını agresifleştiriyor. Son olarak İsrail gibi İran’ı nükleer silah peşinde olmakla itham eden Suudiler, Pakistan’ı kullanarak İran’a nükleer tehdit savurdu. Bu tuhaf olay Suudi Savunma Bakanı Muhammed bin Salman’ın Pakistan’ı ziyaret sırasında gerçekleşti. 10 Ocak’ta Ravalpindi’deki askeri üste Selman’ı ağırlayan Pakistan Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif, “Suudi Arabistan’a zarar gelmesi halinde İran’ı haritadan sileriz” deyiverdi. Ülke parlamentosunun Pakistan’ı Suudiler namına Yemen savaşına sokma planlarına taş koymuş olmasına rağmen ordu, Suudilere nükleer kalkan oluyor! Bu da Ziya-ül Hak’ın izinden giden apoletliler üzerindeki Suud ulufesinin gücü!

FIRSAT PERCERELERİ

Suudi feveranı biçarelikten geliyor. İran’la diyalog sadece İran ve ABD yönetiminin çabaları değil yeni uluslararası iklimin de sonucu. Suudiler bu iklimi daha fazla zehirleyemez.
Bakınız uluslararası aktörler İran’la yeni dönemin doğuracağı fırsat pencerelerinden sarkıyor.
Ruhani’ye göre hedeflenen yüzde 8’lik büyüme için yılda 30-50 milyar dolar yabancı yatırıma ihtiyaç var. Petrol, doğalgaz ve kimya sanayii başta olmak üzere birçok alanda İran yabancılarla işbirliği yapmak zorunda. Shell ve Opel gibi firmalar hemen Tahran’a uçtu.
Sadece Airbus’ın nasibine düşecek olan 114 yolcu uçağı.
Yaptırımların kalkmasıyla İran ekonomisinin ayaklarındaki bağlar çözüldüğü gibi stratejik dengeleri etkileyecek yeni faktörler de devreye girecek. Mesela epey zamandır üzerinde durulan İran-Hindistan doğalgaz boru hattı ivedilikle yakın plana alındı. 4.5 milyar dolarlık projeyle İran’ın Çabahar Limanı’ndan günde 31 milyon metreküp doğalgazın Umman Körfezi üzerinden Umman’ın Ras el Cafan limanına, oradan da Hindistan’ın Porbandar kentine pompalanması öngörülüyor.
Peki, dünya âlem İran’da oluşacak fırsatlardan nasıl pay alabileceğinin hesaplarını yaparken Türkiye ne âlemde? AKP yönetimi, yeni müttefiki Suud’un dümen suyunda ha bire İran’a zılgıt atıyor. En son muhteşem bir zamanlamayla İranlıların yaptırımlardan kurtulduğu gün AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin Tahran’a parmak salladı. Nasıl bir akıl tutulmasıysa Rusya ile ilişkilerin tepetaklak olmasına bağlı olarak İran’la bağların hayati değer kazandığı bir dönemde hükümet, Tahran’la gerilimi tırmandıracak çıkışları sürdürüyor.

ABD İLE DÜŞMANLIK BİTER Mİ?

Anlaşmanın ABD ile İran ilişkilerine nasıl yansıyacağı ise bahse açık bir konu. Şimdilik şu söylenebilir: İran İslam Devrimi’nden bu yana derin bunalım ve güvensizliklerle yüklü 36 yıllık tarihten herkes kendi dersini çıkarmış gözüküyor. Sorunların çözümünde savaş, tehdit ve yaptırım değil diyalogun sonuç ürettiği anlaşıldı.
Geçen hafta İran Devrim Muhafızları tarafından Körfez’de alıkonulan Amerikan denizcilerin 24 saat içinde bırakılması ve yaptırımların kaldırılması öncesi bir jest olarak karşılıklı tutuklu takası iki ülkenin zor oluşan diyalog zeminini parçalamaktan kaçındığını gösterdi.
Elbette ne İranlılar ne de Amerikalılar her şeyin hallolduğuna dair bir sarhoşluk içinde. İranlılar, İran petrolünü millileştiren Başbakan Muhammed Musaddık’a karşı 1953’te CIA’in tezgâhladığı darbeyi hep hatırlatacak. Devrimin yıldönümü kutlamalarında ‘Kahrolsun Amerika’ sloganları yine duyulacak. İran’a 8 yıllık savaşta ağır bedel ödettiren Saddam’ın arkasındaki Suud-Amerikan ortaklığı da unutulmayacak. 1988’de Körfez’de Amerikan savaş gemisinin 290 yolcusuyla düşürdüğü İran Hava Yolları’na ait uçağın kurbanları da yâd edilecek. İranlılar, ABD’nin rejim değiştirmek için sürekli komplo kurduğunu düşünmeden kendilerini alamayacak.
Amerikalılar da 1979’da Tahran’daki elçiliği basıp personeli 444 gün boyunca rehin tutan İranlıları parmakla göstermekten usanmayacak.
Yine 1983’te Beyrut’ta 299 Amerikan ve Fransız askerinin öldüğü saldırıdan İran da sorumlu tutulmaya devam edilecek. 1992’de Buenos Aires’te İsrail elçiliğine ve 1994’de Yahudi toplum merkezine yapılan saldırılar ya da 1992’de Berlin’de 3 Kürt liderin öldürülmesi dahil farklı ülkelerde düzenlenen suikastlar İran-Batı ilişkilerini zehirleyen sayfalar olarak varlığını sürdürecek. En önemlisi İran’ın İsrail karşıtı politikası Amerikan yönetiminin yaklaşımlarını belirlemeye devam edecek. Hizbullah gibi örgütlere verdiği destek nedeniyle İran, Amerikan yönetimi nezdinde ‘terörün finansörü’ olarak etiketlenmekten kurtulamayacak.
Bütün bunlara rağmen iki ülke, bölgesel krizlerin ürettiği yeni dinamikler karşısında işbirliğinin değerli olduğunu görüyor.
ABD, İran’la işbirliğinin Irak ve Afganistan’da işe yaradığını anladı; Suriye’deki kördüğümü aşmak için de Cenevre-Viyana sürecine İran’ı katmak zorunda kaldı.
Nükleer barış ile yakalanan müzakere deneyimi Suriye krizinin çözüm için başlatılan sürece yansıtılabilirse iki ülke, bagajlarını şişiren husumet dosyalarından zamanla kurtulabilirler. Tabii ABD’de Neo-Conlar, İran’da keskin muhafazakârlar iktidara dönerse uğursuz patinaj devam eder.

Fehim Taştekin/radikal

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir