KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Ermenistan
  4. »
  5. Erivan “Moskova”sız adım atmaz

Erivan “Moskova”sız adım atmaz

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 6 dk okuma süresi
310 0

Erivan “Moskova”sız adım atmaz
çağrıerhan
Azerbaycan-Ermenistan sınır hattında kısa aralıklarla yaşanan çatışmaların geçen hafta içinde şiddetlenmesi iki soruyu akıllara getirdi:

1-Suriye’de zaten pamuk ipliğine bağlı olan ateşkesin geleceğinin ne olacağı belirsizken, bir de Kafkasya’da -Rusya’nın dolaylı olarak taraf olacağı- bir savaş çıkar mı?

2-Türkiye ile Rusya arasında Suriye krizi sebebiyle bozulan ilişkiler, Azerbaycan-Ermenistan gerilimi dolayısıyla daha da kötüleşir mi?

Şu an için yatışmış gibi görünse de, Azerbaycan topraklarının yaklaşık beşte birini işgal altında tutan Ermenistan ile Azerbaycan arasında hızla savaşa dönüşebilecek bir gerilimin yaşanma ihtimali her zaman var. SSCB’nin dağılma sürecinde, bölgedeki Rus ordusunun desteğiyle Azerbaycan topraklarını işgal eden, üstelik Dağlık Karabağ’da kendisine bağlı bir kukla hükümet kurduran Ermenistan’ın eylemlerinin, sadece Erivan’da belirlenen bir stratejinin ürünü olduğunu söylemek mümkün değil. Daha açık söylemem gerekirse, Erivan’ın önce Karabağ’da ardından da Nahçıvan’da gerçekleştirdiği saldırıların şu veya bu şekilde Moskova’nın bilgisi dahilinde olduğu kanaatini taşıyorum.

Şayet Ermenistan Rusya ile koordinasyon içinde hareket ediyorsa, Putin yönetiminin Azerbaycan’a yönelik saldırıları kışkırtmasının ardında ne yatıyor? Belki de cevap bulunması gereken asıl soru bu.

Özellikle “ikinci Putin döneminde” Rusya’nın adım adım eski Sovyet coğrafyasındaki ağırlığını artırmaya çalıştığını, Orta Asya ülkelerinde ve Belarus’ta bunu büyük ölçüde başardığını gördük. Putin’in mimarı olduğu “gümrük birliği” Orta Asya ülkelerinin büyük bölümünü Rusya’ya bağımlı hâle getirdi. Kendilerini 2000’lerin başında NATO ve AB şemsiyesi altına sokabilen Baltık ülkeleri bile Rusya’dan gelen “tehdidi” iliklerine kadar hissetmeye başladılar. Batı ile ilişkilerini en üst seviyeye çıkartmaya çalışan Gürcistan 2008’de Rusya tarafından fiilen bölündü. AB ve NATO ile hızlı bir yakınlaşma süreci yaşayan Ukrayna’da ise 2014-2015 döneminde AB ve ABD’nin tepkilerine rağmen bir parçalanma yaşandı; Kırım Rusya tarafından önce işgal ardından ilhak edildi. Putin’in diplomasi ve ekonomik baskıyla istediklerini elde edemediği noktada askerî yola başvurmaktan geri durmayacağını göstermesi bölge ülkelerinin yönetimlerindeki endişeyi artırdı.

Batı’nın ekonomik ve askerî yapılarına eklemlenerek bir ölçüde kendilerini korumaya alan Baltık ülkelerinin dışında, tüm eski Sovyet coğrafyasında Rusya’nın “vesayetine” hâlen direnebilen tek ülke olarak Azerbaycan kaldı. Ukrayna’nın direnişi, Kırım’ın kaybedilmesine malolmuştu. Son 25 yıldır önce Haydar ardından da İlham Aliyev’in takip ettiği dış politika sayesinde Azerbaycan’ın Batı dünyasıyla ilişkileri önemli bir mesafe kat etti. Sadece enerji kaynaklarıyla ilgili olarak değil, güvenlikten, eğitim ve kültüre kadar birçok alanda Bakü’nün Batılı başkentlerle çok sıcak ilişkiler kurduğunu, Ermeni diasporasının ısrarlı engelleme çabalarına rağmen, bu ilişkilerin gelişmeye devam ettiğine şahit olduk.

Moskova’nın tasvibi ve belki de yönlendirmesiyle Azerbaycan’a karşı Ermenistan saldırganlığının artmasının ardında tam da bu yatıyor. Bütün mesele, Azerbaycan’ı bir çatışmanın içine çekmek, çatışma büyüyünce de, savaş durumunun kendi güvenliğine ve ekonomik çıkarlarına zarar verdiği gerekçesiyle, güya çatışmayı durdurmak için Rus silahlı kuvvetlerinin devreye girebileceği bir zemini oluşturmak. Putin’in bu yolla elde etmek istediği, hem Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’ın elinde kalmasını tescil etmek, hem de Bakü üzerindeki nüfuzunu artırmak. Elbette bunu yaparken, Putin Azerbaycan’daki “geleneksel işbirlikçilerini” de kullanarak, Rusya yanlısı bir Azerbaycan muhalefeti oluşturmaktan geri durmayabilir. Dahası, bu politikanın bölgedeki en önemli destekçisi de İran olacaktır.

Kafkasya’daki krizin tırmanması Türkiye’nin Azerbaycan’la ilişkilerinin daha da sıkılaşmasına yol açacaktır. Son çatışmalar başladığından itibaren Ankara’nın Bakü ile büyük bir dayanışma içinde olduğuna şahit olduk. Diğer yandan Türkiye, krizin büyümesi ve Azerbaycan’ın Ermenistan’la bir savaşın içine çekilmesi durumunda, yukarıda özetlediğim durumun ortaya çıkmasından da endişe etmektedir. Türkiye bugünlerde bütün gücüyle sorunun diplomasi masasında çözülmesi için çaba göstermektedir. 25 yıldır çözümsüz bırakılan Dağlık Karabağ meselesine çatışmasız bir çözüm bulunamazsa, Kafkasya’da bugünkünden daha büyük gerilimler yaşanması kaçınılmaz hâle gelecektir.

Prof. Dr. Çağrı Erhan

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir