KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. BÜYÜK HORASAN OPERASYONU

BÜYÜK HORASAN OPERASYONU

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 14 dk okuma süresi
423 0

BÜYÜK HORASAN OPERASYONU
fuadhilalov

Büyük Horasan”, Antik İran’ın tarihsel bir bölgesidir. İran’dan sonra sırasıyla Afganistan, Türkmenistan, Pakistan ve Tacikistan sınırları içinde de alanı vardı.

“İslam devleti” (İD) terör örgütünün yöneticilerinin göre ise gelecekte onların denetiminde olacak “Horasan vilayeti”, Pakistan, Afganistan toprakları, ayrıca İran’ın Türkler’in yaşadıkları doğu ve kuzey bölgeleri, Orta Asya cumhuriyetleri, Hindistan’ın bir bölümü ve Batı Çin’i de içine almalı. İD yönetimi bu “vilayeti” yönetmek için 12 kişilik yüksel kurul oluşturarak Emir makamını da kurduğu bilinmekte.

Bu haberler birilerine saçma gelebilir. Fakat bundan bir kaç sene önce Suriye ve İrak’ın geniş bir bölgesinde korkunç idamlar gerçekleştiren, ilkel yasalarla yönetilen bir yapılanmanın ortaya çıkacağını hayal edebilirmiydik?

Dahası, teröristler Pakistan-Afganistan sınırında 10 binlerce militandan oluşan ordularının olduğunu iddia etmekteler. İD ile İŞİD’in (Irak ve Şam İslam Devleti) aynı örgüt olması konusunda gerçeğı pek de yansıtmayan görüş bulunmakta. İŞİD yerel terörist grup olarak İrak ve Şam bölgesini (modern Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’ü kapsayan tarihi vilayet) işgal etmeyi hedeflediği halde, ismini değiştirerek kendisini “İslam devleti” olarak nitelendirmesi daha geniş alanda hilaf kurulması planlarından haber vermekte. İşte Horasan vilayeti bu “hilafetin” bir parçası.

Militan kaynağı

Günümüzde Orta Asya ülkelerinden İD’e katılanların sayı 4000’nin üzerinde ve bu sayı giderek artmakta. Kuzey Çin ve eski Sovyet ülkelerinden olan teröristlerin eninde sonunda vatanlarına geri dönecekleri ve bu dönüş hiç barışcıl olmayacağı kesin. Geçen sene İD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin Suriye’nin en büyün vilayetilerinden olan Rakka’nın emiri olarak Tacik kökenli militanı ataması, terör örgütünün politikasında Orta Asya yönünün öncelik olması anlamına gelebilir. Bu anlamda Tacikistan Özeli Tim komutanı, karizmatik ve deneyimli subay Gülmurat Halimov’un İD sıralarınıa katılması çok önemli. Sosyal medyada yayınladığı videodemecinde Halimov “din kardeşlerinin geriye silahla dönerek, dine baskı uygunlara karşı savaşacaklarını ” söyledi. Onun Rusya’da işçilik yaparak ailelelerinin geçimlerini sağlayan Orta Asyalıları “köle olmaktan vaz geçerek cihada katılmaları gerektiğini” söylemesi çok manidar.

Uzmanlar, bu video demecin Orta Asya cumhuriyetlerinden İD’e katılım oranınn artışına neden olabileceği görüşündeler.

Örgüte katılımın farklı nedenleri bulunmaktadır. Avrupa’dan İD’e katılanların bir çoğu uygarlık farkları nedeniyle kültürel şok yaşayarak marjinalleşen ve bu marjineleşme sonucu İD’i “sistem karşıtı” bir olgu olarak görme yanılgısından kurtulamayanlardır. Peki ya Orta Asya’dan insanlar neden teröristlere katılmaktalar? Tabii ki önemli faktörlerden biri beyinlerin “mücahid-cihat-cennet-huri” formülü ile yıkanması. Bu yıkanma sürecinde kurbanların manipüle edilmesi için modern Nöro linguistik programlama (NLP) daha çok kullanılır. Bunun yanı sıra, İD ‘e katılarnlarının sayısının artmasının ekonomik nedenleri de dikkate alınmalı. Zira İD, aynı zamanda başarılı bir ticari proje: onun bütçesinin gelir kısmını uyuşturucu ve petrol ticareti, değerli tarihi ve sanatsal eşyaların yağmalanması, organ naklinde kullanılmak ve ya para karşılında salıvermek için insan kaçırılması oluşturmaktar. Örgütün esas harcamalarını militanlara yapılan ödemeler olduğuna göre, söz konusu ödemelerin az olmadığını sonucuna varabiliriz. Kuşkusuz, İD-nin esas «aktifleri» «Emir»lerin cebine akıyor. Ama, bu apayrı araştırma konusu.

Böylece, İD’in yaptığı “cihad”ı, “ekmek parası”, “kazanc” olarak da değerlendirebiliriz. Rublenin değerini kaybetmesini, Rusya ekonomisinde yaşanan krizi de dikkate almak gerekir. Rusya’da Orta Asya’dan olan göçmenler için uygulanan kuralların sertleştirilmesi onları bu ülkede çalışmaktan «alıkoyan» başka bir faktör. Rusya Federal Göçmen Servisi (FMS)tesbitlerine göre Orta Asya ülkelerinden Rusya’da 4 milyondan fazla iş göçmeni bulunmaktadır. Bu insanların küçük bir bölümünün bile olsa kolay yolla para kazanmak uğruna gelecekte “İD”‘e katılma ihtimalini gözden çıkaramayız. Fakat tüm bu anlatılanlar Orta Asya’dan İD’e katılanlar arasında yalnız yoksul kesimden çıkanları olması anlamına gelemez. Halimovla ilgili durum bu toplumda yoksulluk kadar başka sorunların da varolduğunu sergilemekte.

Müsait zemin

Bağımsızlıkların kazanımından günümüze kadar Orta Asya ülkelerinin yönetimleri kendi halklarına tatminedici bir ideoloji sunmaktan yoksun kaldılar. Daha bağımsızlığın ilk yıllarında bu ülkelerde islam kavramı popüler oldu. Ama daha sonra hükümetler dini köktenciliğin önlenmesi amacıyla inançlı insanlara baskı uygulamaya başladılar. Sonuçta paradoksal durum oluştu: islam dini herkes kabul edilmesine rağmen, gençler camilere gidemiyor. Baskıya uğrayan sadece İD’e göre daha liberal görünümde olan İslamcı muhalefet değil. Siyasi muhalefetin varlığından söz edilemez. Bu süreç böyle devam ederese, yaranmış siyasi güç boşluğunu İD taraftarlarının dolduracağı kuşkusuzdur. Bundan sonra devletlerin içinde bulundakları durumdan memnun olmayan nüfusun tamamının tek muhalif güç olan radikallere katılması kaçınılmaz olacak. Güç kurumlarına gelince, bölgedeki İslamcıların karşısında duran “son engel” olarak görülen bu kurumlar da Halimov gibi, tutumlarını değiştirebilirler.

Genel olarak, Orta Asya ülkelerinde iç siyasi durum bir çok nedenle son derece kırılgan ve adeta barut fıçısını andırıyor.

İlk olarak, Özbekistan, Kazakistan ve Tacikistan gibi ülkelerde siyasi veraset meselesi en önemli gündem maddelerinden. Cumhurbaşkanlarının yaşlı olması ve sağlık durumları ile bağlı problemlerle ilgili sürekli haberlerin yayılması bu durumu daha da zorlaştırmaktadır. İkinci hususu birincinin devamı olarak da nitelendirebiliriz. Söz konusu husus dini, etnik ve bölgesel zeminde klanların çatışmasıdır. Tacikistan’da “Kulyab”, “Huncan” ve diğer klanlar, Özbekistan’da “Taşkenliler” ve “Semerkand’lılar” arasında sürtüşmeler, Kazakistan’dakı “juslar” ve “oralman”larla yerel Kazaklar arasında yaşanan sürtüşmeler, Kırgızistan’ın kuzey ve güney kısımlarına bölünmesi bu hususun önemli etkenleridir. Bölgede güvenliğe etkileyen üçüncü faktör uyuşturucu ticaretidir. Batı’nın Afganistan’a askeri müdahalesinden sonra bölgede uyuşturucu trafiği hacmi görülmemiş düzeye yükseldi.

Gizli İslami örgütlerin de ortadan kalkmadığı, tam tersi şu anda Özbekistan İslam Hareketi militanlarının günümüzde “Taliban” ve “Hizb ut-Tahrir” içinde savaştıklarını söyleyebiliriz.

Bir başka önemli sorun da Orta Asya ülkelerinde zaman zaman patlak veren etnik çatışmalar. Son 25 yılda, sadece Kırğızlarla Özbekler arasında 2 büyük çarpışma meydana geldi. Bu çatışmalar sonucunda binlerce insan ölürken, yüz binlerce insan mülteci oldu. Özbeklerle Tacikler arasında da yaşanan çatışmaların yanısıra, Tacikistan’da sünnilerle şiiler karşı, karşıya gelmekteler.

Orta Asya’nın kendine özgü “Bermuda Şeytan Üçgeni” mevcut. Bu, Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan topraklarını kendisinde birleştiren Fergana vadisidir. Bu vadinin önemli kentleri olan Hucand ve Isfar Tacikistan’a ait; Fergana’nın yaklaşık % 90’ı kapsayan Namangan, Andican ve Kokand Özbekistan eyaletleri; yine vadi içinde bulunan Oş ve Celalabad ise Kırgıstan bağlı olmaktadır.

Fergana vadisinde nüfusun etnik açıdan karışık olması ve bu karışık zeminde yıllardır süren etnik çatışmalar, nüfus yoğunluğu (22 000 kilometrekarelik alanda 11 milyon insan yaşıyor), toprak ve su kaynakları eksikliği, dini köktenciliğin yaygın oluşu, yerel hükümetlerin yanlış taktikleri (örneğin, 2005 yılında Andican göstericilerin toplu olarak kurşuna dizilmesi), bölgesel ve dünya devletlerinin istihbarat servislerinin aktif faaliyetleri, sınır anlaşmazlıkları, uyuşturucu ve diğer ürünlerin toplu kaçakçılığı –bölgede istikrarı ve güvenliği tehdid eden önemli unsurlardır. Orta Asya ülkelerinin Afganistan’ın kuzey bölgelerindeki sınırlarının yanısıra, bizzat Fergana vadisi istikrarın tamamen bozulacağı takdirde İD terror örgütünün “çıkarma” yapacağu ilk bölge olabilir.

“Büyük oyunun” aktörleri

Peki bölgede çıkabilecek “büyük yangın” kimlerin çıkarına? Basında zaman zaman Batılı devletlerin istihbarat kuruluşlarının ve çokuluslu şirketlerin İD adlı kabusun oluşturulmasına, güçlendirilmesine verilen desteği konu edinen bilgiler, hatta bunu isbat eden bilgiler ortaya çıkmakta. Biz örgüt lideri el-Bağdadi’nin ABD’nin İrak’takı ünlü “Abu Greyb” hapishanesinde mühebbet hapisle tutuklanmasına rağmen, ABD ve NATO’nun Afganistan ve İrak’takı güçlerinin komutanı daha sonra ABD istihbarat şefi olan David Petreus’la görüşmesinden sonra ilginç bir şekilde serbest bırakılmasından, yine el-Bağdadi’nin demeçleri ile tüm dünyaya nefret kusan ünlü senatör John McCain boy boy poz vermesinden, koalisyon güçlerinini İD’i bombalamısının hemen ardından ne hikmetse terör örgütünün bir az daha güçlenmesinden bahs etmiyoruz. İşin bir ilginç tarafı daha var: Ne hikmetse, Batı’nın ve İD-in düşmanları aynı gruptan olan ülkelerdir. Terörist komutanların tüm video demeçlerinde onlar yalnızca Batı’nın ve “dünya kamuoyunun”, ” küresel barış, demokrasi, yeni dünya düzeni ve bunun gibi diğer çok boyutlu değerlere” tehdid olarak gördükleri devletlere karşı cihad ilan ediyorlar. Yani ister Batılı devletlerin isterse de İD’in düşman olarak gördükleri devletler aynı: İran, Suriye, Çin, Rusya. Orta Asya’da çıkabilecek bir yangının ateşinin, kolaylıkla Rusya, Çin, İran, ayrıca son zamanlarda “keyfilik ederek, Çin’le yakınlaşan Pakistan’a geçeciğini görebilmek için haritaya göz atmak yeterli. Ayrıca tüm zamanların güncel ilkesi olan “”Düşmanımın düşmanı benim dostum” ilkesini de unutmamak gerek.

Ünlü Fransın araştırmacı yazarı Richard Labeviere, daha 1999’da yayınladığı “Les dollars de la terreur : les États-Unis et les islamistes” (Terrör dolarları. Birleşik devletler ve islamcılar) adlı kitabında, cihadcıları “Amerikan küreselleşmesinin zincirli köpekleri” olarak nitelendiriyor. Fransız araştırmacıya göre Batılı çok uluslu şirketlerin de teröristenlerinin düşmanı aynı: ulus devletleri.

Böylece, İD’in çok uluslu şirketler ve Batılı devletler tarafından yönetilenmi ve ya “yönlendirilen” bir örgüt mü olduğu apaçık ortada.

Fuad Hilalov/kafkassam Bakü
NOT: Bu yazı 20 Haziran 2015 Cumartesi günkü nüshasında Yenisöz gazetesinde yayınlanmıştır. Atatürk havaalanı baskınından sonra tekrar yayınlamakta okunmasında fayda var.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir