KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. “Büyük Güçler Kulübü”nde Sona Doğru…

“Büyük Güçler Kulübü”nde Sona Doğru…

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 7 dk okuma süresi
347 0

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan New York’ta, Birleşmiş Milletler (BM) 71. Genel Kurulu’nda bu örgüt üzerinden İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan düzenin iflas ettiğini tüm dünyaya duyurdu. Erdoğan her ne kadar “reform” çağrısında bulunsa da, getirdiği eleştiriler ve BM’nin yeniden yapılandırılmasına yönelik ortaya koyduğu gerekçeler yeni bir dünya düzenine ve bu bağlamda yeni kurumsal yapılanmalara duyulan ihtiyacı bir kez daha ortaya koydu.
Bir kez daha diyorum, çünkü dünyanın 5’ten büyük olduğu ilk defa zikredilmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu daha önceki konuşmalarında da defalarca söyledi. Dolayısıyla, Erdoğan BM’de “ötekiler” adına bir çıkış yapmak suretiyle vicdani ve insani niteliğini kaybetmiş 5 büyük güce ve onların “kulübü”ne adeta meydan okuyarak yeni dönemde “biz de varız” dedi.
“Ötekiler” adına bir manifesto olarak da kabul edilebilecek bu çıkışta Türkiye’nin ortaya koyduğu zemin “insanlık” ve “vicdan” üzerine inşa edilmiş olsa da, sorunlar ve algısal boyut itibarıyla bu zeminin doğrudan doğruya Türk-İslam Dünyası’na işaret ettiği de bir diğer gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de “Son Büyük Oyun”un adresi olması dolayısıyla…
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar Türkiye merkezli konuşuyor gibi olsa da, verdiği mesaj dışarıda sadece Ankara olarak karşılık bulmuyor. Ortaya konulan sorunlar ve bunların müsebbiplerine yönelik yaptığı çok net vurgu ve çağrılar Türkiye’yi doğrudan doğruya “ötekilerin de facto sözcülüğüne” taşıyor.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başta PYD/YPG/PKK, DAEŞ/IŞİD ve FETÖ olmak üzere terör örgütleri, mülteciler, Suriye, İslamofobi, ırkçılık/yabancı düşmanlığı ve BM’nin ikircikli tutumu noktasında verdiği sert mesajlar Türk-İslam dünyasında büyük bir heyecan ve ümide yol açarken; başta 5 büyükler olmak üzere, emperyal dünyada duyulan öfke buralardan hissedilebiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdo-ğan’ın “bu boşluğu doldurmak için dönüyoruz” türünden de yorumlanabilecek açıklaması, çok büyük bir ihtimalle uluslararası sistemdeki kırılmayı ve “Yeni Bir Dünya”nın inşasını hızlandırıcı bir etkiye yol açacaktır.
Artık herkes şunun farkında: Bu dünya inşa edilmeden barış, adalet ve refahın yeryüzüne gelmesi pek mümkün değil. Türk-İslam dünyasının merkezinde yer alan ve tüm bu sorunları kılcal damarlarına kadar hisseden Türkiye’nin bu misyonu üstlenmemesi de zaten düşünülemez. En azından tarihsel sorumluluğu ve misyon anlayışı böyle bir şeye müsaade etmez!
Aksi takdirde Türkiye çok büyük bir beka sorunu ile karşı karşıya kalacaktır. Sadece Türkiye değil, Türkiye ile birlikte, stratejik aklını ve gücünü kaybeden Türk-İslam dünyası da kaybedecektir. O yüzden Türkiye’nin başta bu coğrafya olmak üzere, ötekilerin sözcülüğüne ve liderliğine soyunması kaçınılmaz.
Dolayısıyla, kim ne derse desin ve ne yaparsa yapsın, ok yaydan bir kere çıktı. Dönüşü olmayan “Büyük İstanbul Yürüyüşü” hızla devam ediyor. Yüzyıl önce coğrafyasından çekilmek zorunda kalan Türkiye, tekrar dönüyor. Bu dönüş tamamlanmadan bu coğrafyanın huzur bulmayacağı ortada. Bunu tüm Türk-İslam dünyası son yüzyıl içerisinde yaşayarak test etti.
“Yeni Türkiye” – “Yeni Bir Dünya”nın Başlangıcı
Daha önceki yazılarımızda da ifade ettik. Soğuk Savaş sona ermesine rağmen onun üç büyük kalıntısı tüm dünya adına sorun üretmeye devam ediyor. Bunlardan birincisi NATO, ikincisi Avrupa Birliği (AB) ve bir diğeri ise BM’dir.
AB dağılma yolunda, NATO uzatmaları oynuyor. BM ise çırpınıyor. Çırpındıkça da batıyor. Dağılması ve yerini başka örgütlere bırakması kaçınılmaz. Soğuk Savaş mantığına göre inşa edilmiş bir örgütün, Soğuk Savaş sonrası dünyasına talip olması beklenemez!
Nitekim BM, kuruluşundan bugüne kadar vaat ettiği en temel şeyleri; başta Güvenlik-barış, adalet, ekonomik kalkınma (refah) ve sosyal eşitliği yerine getiremeyen; bilakis, dünyadaki sorunların çok büyük ölçüde müsebbibi olan güçleri aklayan, onlara her türlü müdahale imkânı için meşruiyet kılıfı/zırhı sağlayan bir örgüt olarak algılanmakta. Dolayısıyla BM raf ömrünü doldurmuş vaziyette!
Yeni bir dünya düzeninin inşa sürecinde sonlara yaklaşıldığı bir süreçte eski dönemi anımsatan, onun gücünü temsil eden bu yapının ayakta kalabilmesi artık mümkün değil! Nasıl Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Viyana Düzeni, İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) düzeni tarih olmuş ise, Soğuk Savaş’ın sonu ile birlikte BM düzeninin de yıkılması kaçınılmazdır.
Yeni dönemin gönüllü bir şekilde inşa edilemeyeceği de ortada. Yakın çevremiz başta olmak üzere, büyük ölçüde Türk-İslam coğrafyasında yaşanan adı konulmamış üçüncü Dünya Savaşı bunun en temel göstergesi. Türkiye’nin burada yaptığı şey, bu örtülü savaşa bir aleniyet kazandırmak ve “kral çıplak” dedirtmek.
Ve açıkçası bunu fazlasıyla da yapıyor. Dolayısıyla “despotların öfkesi”nin daha da şiddetleneceği ve eninde sonunda kaybedecekleri o “Son Büyük Savaş”a doğru sürükleniyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, dolayısıyla da “Yeni Ankara”nın tüm dünyaya yaptığı çağrıyı bir de bu açıdan değerlendirmekte ve bir uyarı olarak görmekte fayda var.
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir