KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Azerbaycan
  4. »
  5. “Batı’nın ipiyle asla kuyuya inilmemesi gerektiğini görmüş olduk”

“Batı’nın ipiyle asla kuyuya inilmemesi gerektiğini görmüş olduk”

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 14 dk okuma süresi
367 0

“Batı’nın ipiyle asla kuyuya inilmemesi gerektiğini görmüş olduk”
seyfullahtürksoy
Avrasya Günlüğü: Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorunu ve diğer uluslararası konularda Azerbaycan’a desteğiyle ilgili ne söyleye bilirsiniz?

Seyfullah Türksoy: Hemen şunu söyleyeyim. Ne Türkiye eski Türkiye, ne de Azerbaycan eksi Azerbaycan’dır. Dağlık Karabağ’ın işgal edildiği dönemde Azerbaycan’ın teşkilatları doğru çaslışmıyordu. Dolayısıyla, o dönemde halkın bir kabahati yoktu. Çünkü Azerbaycan halkı Azadlık Meydanı’nda bir milyon insanı toplamış bir milletdir. Rus ordusuna karşı canıyla, kanıyla direnen yiğit bir milletdir. O savaş sırasındaki mağlubiyyet tamamen teşkilatsızlıktan, o devirdeki yönetimdeki insanların beceriksizliğinden kaynaklanan bir hadise oldu. Amma şimdi baktığımızda bunu görmek mümkün değil. Şimdi Azerbaycan eski Azerbaycan değil. Şimdi Azerbaycan yalnızca savunma bütcesi 4 milyar doları aşan , ordusuna, askerine bakan güçlü bir devlet ve her alanında gelişen bir devlet. Aynı şey Türkiye için de geçerli. Karabağ’ın işgal edildiyi 90’larda maalesef Türkiye’de siyasi kaos çok fazlaydı. Ekonomik krizin olduğu bir dönemdi. Ve her ne kadar türk halkının gönlü, yüreği Azerbaycan halkı için çarpsa da devletde bir istikrar olmadığı için bu bölgeyle ilgilenilemedi. Şu anda güçlü bir Türkiye var ve bu güçlü Türkiye’de güçlü bir iktidar var. İstikrarlı bir yönetim var. Dolayısıyla Türkiye Karabağ’da bu gerginliğin yeniden artması sırasında gereken tavrının , kendisine yakışan tavrını gösterdi. Sayın Cumhurbaşkanımız “Biz her türlü Azerbaycan’ın yanındayız ve Karabağ’ın işgalinin bir an önce bitmesini arzu ediyoruz” diye Amerika’dan seslendi. Bunu da ilk defa söylemedi. Ben, Cumhurbaşkanımızla Başbakan olduğu dönemde Azerbaycan’a birlikte gelmiştim. O dönemde sınır kapılarının açılıp açılmamasıyla ilgili bir tartışma yaşanıyordu. Bu zaman Cumhurbaşkanımız Azerbaycan Milli Marşı’nı okudu. “Azerbaycan yüreğimde bir şahdamar” şiiriyle başlayan çok güzel bir konuşma yaptı ve şunu söyledi. Karabağ’ın işgali bir sebepdir. Bu sürec kapanmadığı halde Ermenistan’la sınır kapılarının açılması söz konusu bile olamaz. Ben de bunu Türkiye’nin bir çok yerlerinde defalarca söyledim. Kapıların açılacağını söyleyerek bizim aramızı bozmak isteyenler asla başarılı olamayacaklar. Çünkü Azerbaycan bizim kardeşimizdir. Bugünümüzle ilgili konuşacak olursak, Azerbaycan ordusunda bugün Türk ordusunda yetişmiş çok değerli komutanlar, askeri yöneticiler var. Türkiye savunmayla ilgili özellikle son yıllarda yaptığı ataklarla, pek çok silah olmak üzere şu anda bir çok ihtiyacını kendisi karşılayacak durumda. Kendisi karşıladığı gibi kardeş Azerbaycan’a bu noktada her cür desteği vere bilecek güçe sahip. Dolayısıyla bu gün Türkiye biz Azerbaycan’ın yanındayız derken bunu sadece bir laf olarak söylemedi. Ben bunun Türkiye’yi iyi bilen bir insan olarak söylüyorum , şu anda Azerbaycan’ın kılına zarar gelecek bir durumda Türkiye kim olursa olsun üzerine düşen vazifeyi yapacak güç ve kuvvete sahipdir. O nedenle başka ülkelerin, özellikle Ermenistan’ın arkasındaki ülkelerin de buna asla cesaret edebileceğini düşünemiyorum. Çünki Türkiye hem devlet, hem de millet olarak bu konuda kararlıdır.

Türkiye ve Azerbaycan arasında dostluk ve kardeşliğin çok ötesinde farklı bir bütünlük var. Bir millet iki devlet felsefesine uyan bir bütünlük var.

Sayın Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Türkiye’de terör olaylarının zirveye çıktığı bir dönemde Ankara’ya gelip Cumhurbaşkanımızla kucaklaşması ve dosta düşmana o mesajı vermesi, yalnız Türkiye’de ve Azerbaycan’daki halkın değil, tüm Türk dünyasının gönlünde gerçekten unutulmaz izler bırakmıştır. Dolayısıyla bu birliği hiç bir şey sarsamaz. Ve Karabağ işğaldan mutlaka kurtarılacak.

Ben bir kaç gündür Azerbaycan’dayım. Azerbaycan’da insanlarda müdhiş bir inam, moral değerlerinin yüklediğini görüyorum. Psikolojik üstünlüğün şu anda tamamen Azerbaycan’ın lehine geliştiğini görüyorum. Bugünkü şartlarda bu işğal fazla süremez. Geçtiğimiz günlerde İslam Konferansı’ nda da belirtildiği üzere Karabağ mutlaka işgalden kurtarılmalıdır. Ve ben de Azerbaycan’ın bu konuda kararlılığı görmekten son derece mutluyum.

Avrasya Günlüğü: İran-Türkiye ilişkileri yeni döneme başlıyor. Bu yakınlığın coğrafyamızı nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Seyfullah Türksoy: Şimdi, ilk önce İran bizim komşumuzdur. İran büyük tarihi olan bir ülkedir ve İran’da bizim soydaşlarımız yaşamaktadır. Çünkü İran nüfusunun yaklaşık yarısı Azerbaycan Türklerinden oluşmaktadır. Bu sebepden de İran ve Türkiye ilişkileri çok önemlidir ve biraz daha gelişmesi gerekli. Bu konuda önümüzde bazı örnekler var. 16 yıldır mahvedilen bir İrak var. Bu Batı’nın ve Amerika’nın kötü bir eseridir. Son beş yıldır yine bir Suriye örneğı var. Malesef, bu da Batı ve Amerika’nın eseridir. Yani, Türkiye’yi de etkileyen bir durum oluşturarak, Türkiye’ye tuzak kurarak batağa sürükleyip kendileri geri çekildirler. Ne olursa olsun bizim komşularımızla ilişkilerimizi iyi sürdürmemiz lazım. Bazı problemleri savaşarak değil, farklı şekillerde konuşarak çözmemiz gerekir. Bunun en güzel örneğini de biz Irak’ta ve Suriye’de yaşadık. Batı ve Amerika’nın ipiyle asla kuyuya inilmemesi gerektiğini de bir kez daha görmüş olduk. O bakımdan ve İran’la olan ilişkilerimizin iyiye doğru gelişmesini çox iyi bir durum gibi değerlendiriyorum. Özellikle ekonomik, kültürel açıdan faydalı görüyorum, Çünkü orada bizim soydaşlarımız da var. İyi ilişkilerimizin olacağı halde oradaki soydaşlarımızla da ilişkilerimiz gelişmiş olacak. Ayrıca, bunun bölgesel barışa da katkı sağlayacağı için çok onumlu buluyorum.

Avrasya Günlüğü: Dünya Türklerinin en büyük sorunları nedir ve bu sorunların çözülmesi için ne tür addımların atılması gerekir?

Seyfullah Türksoy: Ben ömrümün son otuz yılını Türk dünyasının birliğine adamış bir insanım. Yaklaşık 70-80 ayrı Türk bölgesini ziyaret ettim. . Ben yaklaşık 91’den beri bu bölgelerle, yani Orta Asya’yla çalışıyorum. Kirgizistan, Kazagistanı adım -adım dolaştım. Benim gördüğün şey bu. Türk dünyasının iki önemli sıkıntı konusu var. Birinci, ortak tarih konusu. Çünkü ortak tarih çok önemli. Bu yüzden tarih kitaplarını yeniden yazmamız lazım. Ve bunu da Türk dünyasının bilim adamlarının, tarihçilerinin bir araya gelip bu konuda bir mutabakata varması lazım.

İkinci konu da, ortak alfabedir , ortak dil birliğidir. Çünkü dil birliği olmazsa birbirimizi anlayamayız. Bu da bir süreçdir. Bunun temellerinin mutlaka atılması ve geçmişte atılan temellerin de biraz hızlandırılması gerekir. Eğer bu iki konuyla ilgili hızlı çalışmalar olursa bizim dilde, işde birlik idealimiz daha çabuk gelişir. Siyasi birliği çok öne çıkarmak istemiyorum. Tüm Türk ülkelerinin de bir bayrak altında olduğunu söylemenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Her ülke kendi kültürüyle, kendi dinamikleriyle bu birliğe katkı sağlaya bilir. Ama tüm bunlardan önce düşüncede birlik idealinin gerçekleştirilmesi lazım. Malesef, bu birliğin gerçekleştirilmesi noktasında bir bardağın dolu tarafı var, bir de boş tarafı. Bardağın dolu tarafı özellikle Azerbaycan’dan bakınca çok güzel. Burada müthiş bir Türklük rüzgarı var. Burdaki samimiyyet, sevgi muhabbet çok farklı. Diğer bölgelerde olumlu gördüğümüz şeyler de var. Olumsuz bulduğumuz konular da var. Onların giderilmesi için de mutlaka medya alanında, yayıncılık alanında çalışmaların yapılması gerekiyor. Yani bu toplumların birbirini tanınması lazım, birbirinden haber bilmesi lazım. Bir Kazak, bir Kırgız, bir Özbek Türkiye’deki gelişmeleri yakından okuya bilsin. Bu enfarmasyonun sağlanması için yayıncılığın büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum. Tüm bunlar beraberinde birbirini daha yakından tanımağa, ekonomini geliştirmeğe ve en önemlisi turizmi geliştirmeye sebeb olacak. Çünkü bugün Türk dünyasının neresine bakarsanız güzel bölgeleri göre bilirsiniz. Çünkü Türk devletleri büyük bir tarih, medeniyyet ülkesidir. Ve bu güzelliğin de bütün Türk dünyasına açılması lazım.

Bizim “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” felsefesine odaklanmamız lazım. Kültür, iş birliğini genişlendirmemiz lazım. Bunun için de toplantılar , karşılıklı işbirlikleri yapmamız lazım.

Devletlerimizin eksik kaldığı ya da çok fazla girmek istemediği konularda sivil toplum kuruluşları olarak ortaya çıkmalıyız. Özellikle uluslararası alanda üzerimize düşen vazifeyi biz sivil toplum kuruluşları olarak yapmamız lazım.

Ve bu birlik oranında en önemli unsur Türkiye ve Azerbaycan kardeşliğidir. Dünyada birbirine bu kadar muhabbeti, saygısı olan başka bir millet yoktur. Ben dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey görmedim. Ne Araplar arasında , ne Avrupalılar arasında da böyle bir yakınlık yoktur. Bu Allahın bize bahşetdiyi büyük bir nimetdir. O yüzden bu kardeşliğe zarar verecek her türlü şeylerden kaçınmak lazım. Çok fitneciler olacak sanki Azerbaycan’ın lehine konuşuyormuş gibi davranıp iki kardeş ülkenin kardeşliğine zarar vermek isteyen insanlar olacak. Bu tür hainler çıkacatır mutlaka. Bizim ise millet olarak doğru davranıp bu planları bozmamız lazım. Bu dostluk kardeşlik münasibetinin en uç noktaya çıkması için hepimizin elimizden gelen çabayı göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Seyfullah Türksoy İpekyolu Yayın Grubu ve İpekyolu Stratejik Araştırmalar Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı, siyasi uzman, gazeteci

Mülakatı hazırladı : Eurasia Diary’nin Türk Bürosu Editoru Fazilat Samadova

http://eurasiadiary.info.tr/news/interview/22428-batinin-ipiyle-asla-kuyuya-inilmemesi-gerektigini-gormus-olduk

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir