KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Almanya’nın Önlemez Çöktürülüşü mü

Almanya’nın Önlemez Çöktürülüşü mü

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 6 dk okuma süresi
344 0

Almanya’nın Önlemez Çöktürülüşü mü
mse
Tüm gözler Ortadoğu’da. Suriye, IŞİD ve Kürtler üzerinden dünyanın tüm meseleleri, krizleri sanki burada cereyan ediyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Oysa oyun sadece bu bölge ile sınırlı değil. Bilakis, “Yeni Büyük Oyun”un ileride yeni bir dünya savaşına yol açma kapasitesi fazlasıyla güçlü olan ve Baltıklardan Karadeniz’e ulaşan hattında da çok ciddi bir mücadele yaşanıyor.
Tek fark, ortamın şu an için çok fazla sıcak olmaması…
Oyunun adı, “Doğu’ya doğru Batı’nın Yeniden Yapılandırılması” ve bu kapsamda “eksen kayması” yaşayan, başat bir güç olma hedefinde olan “Almanya’ya Diz Çöktürme”. Dolayısıyla, Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren asıl oyun ya da güç mücadelesi şu an için Batı’nın kendi içerisinde.
Bu tespiti doğrulayan pek çok gelişme söz konusu. Örneğin, son gelişme “Yeni Soğuk Savaş”ın Avrupa’daki önemli başkentlerinden biri olan Varşova’da yaşandı. Polonya’nın başkenti Varşova’da gerçekleştirilen ve NATO üyesi 28 ülke ve ortak ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren son zirvede her ne kadar Rusya tehdidi üzerinde durulsa da, diğer taraftan buna yönelik alınan tedbirlerin aslında Almanya’yı da çok yakından ilgilendirdiği görülüyor.
Şöyle ki… Son NATO zirvesinde Rus tehdidi üzerinden Avrupa; Doğu ve Batı olarak iyice ikiye bölünür ve Doğu Avrupa’nın lideri olarak Polonya’nın yıldızı parlatılırken, Almanya’ya da “ayağını denk al” mesajı veriliyor.
Diğer taraftan, Polonya her ne kadar şu an için zayıf bir seçim olarak görünse de, hırslı ve fazlasıyla arzulu görüntüsüyle Berlin’in yerini almaya aday görünüyor. Ve yine bu görüntüsüyle en azından Almanya’ya güçlü bir sembolik mesaj vermenin adresi oluyor.
Kuşkusuz bu husus, Almanya’nın Yeni Doğu Politikasına (Ostpolitik) ciddi bir darbe. Dolayısıyla, Zirve’nin kazananlarından biri Polonya iken, kaybedeni haliyle Almanya oluyor.
NATO Zirvesi öncesi itibarıyla yaşanan İngiltere’nin Avrupa Birliği (AB)’nden çekilme kararı da yukarıdaki tespitimizi haklı kılan gelişmelerden biri. İngiltere “değerli yalnızlığına” çekilirken, Almanya’yı “tehlikeli yalnızlığın” içine itecek süreci tetiklemiş görünüyor. Bir diğer ifadeyle, İngiltere Kıta’dan çekilerek Almanya’yı “kontrolsüz bir güç” konumuna sokmuş durumda.
Böylece, onu bir kez daha başta Doğu Avrupa ve Balkanlar olmak üzere bir “korku” kaynağına dönüştürmüş oluyor.
Yukarıdaki tespite noktayı koyacak bir diğer önemli gelişme ise, Alman Kartalı’nın ikinci kanadının kırılması ile eşdeğer olacak olan Türkiye-Almanya ikili ilişkileri boyutunda yaşanıyor gibi. Bu kanat, daha önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere Almanya’nın meşhur Doğu’ya Doğru (Drag Nach Osten) Politikası’ndaki Rusya ve Ukrayna-Kırım krizi ile büyük bir hasar almış durumda. Her ne kadar bunu Almanya tamir etmeye çalışsa da.
Dolayısıyla, çanlar Almanya için çalıyor; her ne kadar direnmeye yönelik bir takım mesajlar verse de…

Almanya: Erken
Uçan Kartal…
Peki, Almanya niçin hedef Hiç kuşkusuz bununla ilgili çok şey söylenebilir. Ne de olsa geçmişten günümüze bu soruya cevap oluşturabilecek pek çok husus var.
Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 1. Alman milli uyanışı ve öze dönüş sürecinin hız kazanması, yani tarihsel kodlara dönüş; 2. Yabancı düşmanlığı ve İslamofobi ile beslenen ırkçı partilerin önlemez yükselişi ve bu durumun diğer Alman siyasi partilerini de etkilemeye başlaması; 3. Dolayısıyla Almanya’nın kendisini kontrol altında tutan “çerçeve”nin dışına çıkma durumu; 4. Almanya’nın Avrupa liderliğine soyunması ve bu bağlamda “Batı Entegrasyonu”ndan sapma; 5. Bu noktada kıtadaki ABD etkisini kırmak için Rusya ile “örtülü işbirliği” içine girmesi; 6. Batı’da yaşanan iktisadi krizden pek de etkilenmeyen ekonomik yapısı (ki burada ABD ekonomisinin içine düştüğü durum göz önünde bulundurulduğunda Almanya’nın Washington tarafından nasıl bir tehdit olarak algılandığı daha net anlaşılacaktır); 7. Başta Ortadoğu bölgesinde olmak üzere, ABD ile yaşanılan dış politikalardaki görüş ayrılıkları; 8. NATO içerisindeki “mızıkçı” görüntüsü; 9. ABD’ye rağmen Çin ile geliştirdiği ilişkiler.
Kısacası, ABD açısından hiç de güven telkin etmeyen bir Alman yükselişinin yol açtığı sebepler silsilesi…
Almanya’nın “Yeni Dünya Düzeni”nde kendisine vaat edilenden daha fazlasına talip olması, onun ipinin çekilmesi ile eşdeğer bir durum olarak da değerlendirilebilir. Bu kapsamda “Steinmeier Faktörü” üzerinde de hususen durmakta fayda var. Bir sonraki yazımızda bu faktör üzerinde duracağız…
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir