KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. 9 Ağustos’daki Erdogan-Putin görüşmesinde ne konuşulmalı? (1)

9 Ağustos’daki Erdogan-Putin görüşmesinde ne konuşulmalı? (1)

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 9 dk okuma süresi
363 0

9 Ağustos’daki Erdogan-Putin görüşmesinde ne konuşulmalı? (1)
Dr.Nazim Cafersoy

1. Rusya-Türkiye ilişkilerindeki bunalım bitti mi?

Yapılan karşılıklı açıklamalara bakınca, bence modern Türkiye-Rusya ilişkileri baglamında en ciddi kriz olan uçak vurulması olayının yaratdığı guven bunalımı önemli ölçüde giderilmiştir. Fakat yeni bir krizin çıkmaması için ilişkilerin daha saglıklı ve kalıcı bir zeminin oturtulması gerekliliği görülmelidir. Bu konuyu 3. soruda tekrar ve geniş biçimde ele alacam…

2.15 Temmuz cunta girişimi Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkiledi?

15 Temmuz cunta girişimi kriz sonrası yoluna girmekde olan Türkiye-Rusya ilişkilerini 4 bağlamda olumlu etkilemiştir. Öncelikle, Rusya’nın darbe haberini Türkiye yetkililerine (kimilerine göre hatta ilk olarak) verdiğine dair önemli iddialar var. İkincisi, Rusya darbeye karşı çıkarak Türkiye sivil iradesine destek verdigini en üst düzeyde ve en hızlı biçimde doğrudan vermiştir. Moskova’nın bu tavrında bu darbenin Amerikan patentli olarak görmesi esas etken olmuştur.Keza bu krizi kendisi için fırsata dönüştürmek istemesi bir başka önemli stratejik sebebdir. Üçüncüsu, darbe sürecinde Rus uçağının vurulmasının darbecilerin işi olduğu ve amacının da Türkiye-Rusya ilişkilerini sabote etmek olduğu tezi güclü biçimde gundeme gelmiştir ve bu durum ikii iişkilerin geleceği bakımından yapıcı nitelik sağlamaktadır . Dördüncüsü, darbe sürecine ve sonrasına ilişkin Batı’nın tavrı da Türkiye’nin stratejik öncelikleri sıralanmasında ciddı kırılma yaratma potansiyeli taşıyor.Bu durumda Türkiye için Rusya çok ciddi bir ortak olarak öne çıkıyor.

3. Erdogan-Putin görüşmesinin stratejik çerçevesini ne oluşturmalı?

Hem uçak krizinin atlatılması, hem de 15 Temmuz surecinin olumlu katkılarına rağmen, Türkiye -Rusya ilişkileri konjokturel bir zeminde ve daha çok da ikili ilişkileri arasındakı taktiksel kazanımlara ve diger aktörlerle ilişkilerinin durumuna endeksenmiş gözüküyor. Oysa bu ilişkilerin bölgesel bağlamda belirleyici, küresel bağlamda ise stratejik avantaj yaratacağı bir zemine oturtulması mümkündür. Bu zemin ise bölgesel barış, güvenlik ve refah düzeni kurmak olmalıdır. Her iki ülkenin demokrasi sicili konusu yeterince sorunlu da olsa bu tür bir zemin özelikle Avrasya’daki gerçek manada (rus literaturunda bu kavram egemen demokrasi/suverennaya demokratiya biciminde tanımlanıyor) demokratik sistemlerin oluşum ve gelişimine ciddi katkı verebilir.

4.Rus-Türk ilişkileri post sovyet coğrafyada demokrasini kaderini nasıl etkiliyor?

Nitekim Türkiye -Rusya ilişlilerinin barış güvenlik ve refah düzeni kurmayı amaçlayan ve bu bağlamda bir işbirliğini öngören bir yapıya kavuşması özellikle postsovyet coğrafyasındakı yeni devletlerin demokrasi yolunda irellemesine önemli bir ivme kazandırır. Nitekim başta də güçlerin jeopolitik rekabetinin katmerlediği yeni devletleri etnik çatışma ve toprak kavgası bölgede barış, istikrar ve refahın önündeki en büyük engeldir. Rusya ve Türkiye’de dahil bölge içi ve dışı büyük devletlerin de aktiv müdahil olduğu ve esasında çatışanların gerçek kazananı olmadığı bu yıpratıcı süreci engellemek için Moskova ve Ankara ortak bir insiyatif ustlenek barış, guvenlik ve refahın gelmesini amaçlayan ve bu bağlamda gerçek bir Türk-Rus işbirliğini içeren “Pax Avrasya” oluşturabilir. Bu çerçevde Rusya ve Türkiye ikilisinin bölgesel sürecte de işbirliğini öngören, burada problem üreten etnik ve toprak anlaşmazlıklarını adil biçimde çözecek gerçek hamleler yapması gerekmektedir.
Bunun önemli sonuçları olacaktır.Öncelikle, bölgede barış, güvenlik ve refah sağlayıcı bir düzeninin stratejik altyapısı oluşacaktır.İkinci, Batı’nın bu sorunları kullanma ve demokratik değerleri jeopolitik amaçlarının aracına dönüştürme girişimleri bölge ülkeleri üzerinde kendi etkisini önemli ölçüde kaybedecektir.Üçüncüsü, sorunların adil çözümü bölgede durumu normelleştirmeği sağlayacak ve bölgede bir biriyle kavgalı bölge devletlerinin işbirliğini geliştirme fırsatı verecek, ayrıca kendi gerçek gündemlerine dönme ve içteki politik, ekonomik ve sosyal sorunlarını çözecek normal bir demokratik düzen ( egemen demokrasi yani) kurma imkanı sağlayacaktır.
Çünki genel olarak bölgenin bu yeni devletlerininin ve toplumlarının son 25 yılda iki temel önceliği olmuştur: güvenlik ve refah. Bu devletlerin güvenliği bagımsızlıklarını ve toprak bütünlüğünü korumak manasını taşımıştır.Refah sağlamak ise demokratik siyasal sisteme ve piyasa ekonomisine sahip olmak biçiminde anlamlandırılabilinir.Fakat bölgede yukarıda bahsettiğim bahsi geçen sorunlar ve özelikle de Rusya’nın sorunları kullanan tavrı bu ülkeleri kendi güvenlik ve refahlarını sağlamak için disarida müttefik aramaya itmiştir. (Konuyu gereğinden fazla dağıtmamak üçün bunun nedenlerine burada girmeyeceğim). Bu devletler fiiilen hem bölgesel ve bölge dışı aktörlerin stratejik rekabetinin kurbanlarına dönüşmüştür. Sonuç ise yeni devletlerin kendisini işgal eden komşusunun/karşı tarafın ve bu durumu kullanan bölgesel aktörlerin şerinden Batı’ya sığınması biçiminde olmuştur. Oysa bu sorunlar çıkatılmasa, kullanılmasa veya adil biçimde çözülse Rusya’nın sık-sık vurğuladığı “egemen demokrasi” bu bölgeye daha çabuk gelir ve daha güclü yerleşir, Kremlin yönetimi de NATO genişlemesi, AB büyümesi veya hemen sınırlarının yanıbaşında her geçen gün artan Amerikan askeri gücü benzeri konularla ile bu kadar ciddi boyutta karşlaşmazdı.
Keza sorunlarını çözmüş ve demokratik rejimini oluşturmuş bölge devletlerindeki toplum reel bir Rusya tehdidi olmaz ise bu tür hamleler hem toplumsal, hem de siyasal bazda ciddi direnişle karşılaşacaktı.Zaten normal bir yoneticinin de eğer daha büyük bir tehdid yoksa kendi ülkesinde savunmak için de gelse yabanci ordu görmesinden pek memnun olduğunu da sanmıyorum.
Yine de bu fırsat kaçırılmış değil ve bu durumda bir Rus ata sözünü hatırlamak yerinde olur: Luçşe pozdno, çem nikogda”( burada “geç kalmak, hiç yapmamaktan daha iyidir” manasına gelir).
Haklı olarak şu soruyu duyar gibiyim: Türkiye ile Rusya’nın ortaklaşa bunu yapması ne kadar gerçekçi?
İzninizle ben de bu durumda son 100 yılda insanlık tarihinin en kanlı deneyimleri olan iki dunya savaşında karşı karşıya acımasızca savaşmış Fransa ile Almanya’nın bugunkü durumunu hatırlatmak isterim ve şu karşı soruyu soruyorum: Hegel ve Voltaire’nin torunlarının başardığını neden Mevlana ile Dostoyevski’nin torunları başarmasın?

Yarın:

5. Post sovyet coğrafyasında gerçek demokratik devletleri mevcuduğu Rusya ve Turkiye’nin çıkarlarını ve Avrasya’nın kaderini nasıl etkiler?

6.Karabağ meselesi Rus-Türk ilişkilerinin ve bölgenin geleceği açından neden önemlidir?

7.Erdoğan-Putin görüşmesinde Suriye konusu nasıl ele alınmalıdır?

8. Rus-Türk ilişkileri Ukrayna sorununda nasıl bir perspektiv sunabilir?

9.Avrasya Birliği ve Türk Keneşi Erdoğan-Putin görüşmesinde nasıl ele alınmalı?

10.Türkiye-Rusya-İran işbirliği bölgeye ne getirir?

11. Şangay İşbirliği Örgütü ve BRİCS Rus-Türk ilişkilerini baglamında nasıl anlamlandırılmalı?

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir