KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Ankara-Moskova Hattında “Çok Kutupluluk İttifakı”

Ankara-Moskova Hattında “Çok Kutupluluk İttifakı”

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
395 0

Türkiye ve Rusya 16 Kasım 2011 tarihinde “Avrasya’da İşbirliği Eylem Planı Antlaşması” çerçevesinde aldıkları kararı hayata geçirme noktasında yeni bir aşamaya girmiş durumda. Bu kapsamda fazlasıyla dikkat çeken yoğun bir diploması trafiği söz konusu! Ankara-Moskova hattındaki uçuşlar ve karşılıklı ziyaretlere ve karşılıklı jestlere bakıldığında bu rahatlıkla görülebiliyor.

“Yeni Büyük Oyun”da inisiyatifi önemli ölçüde ele almaya başlayan bu süreçte bölgeselden ziyade öncelikle ikili ilişkilerin kuvvetlendirilmeye çalışılması; Avrupa Birliği’nde (AB) Almanya-Fransa örneğinde görülen motor gücün, Avrasya merkezli yeni yapılanmada da olabileceğini bizlere gösteriyor.

Daha net bir şekilde ifade etmek gerekirse, sahada güvenlik bazlı ilişkilerin oluşturduğu güven ortamı ve coğrafyanın buna verdiği olumlu tepki, Türkiye-Rusya eksenli yeni bir Avrasya oluşumuna ve burada bir “motor güç” inşasına işaret ediyor.

***
Burada Rusya, Türkiye ile bölgede mevcut ittifak-işbirliği süreçlerinde elini kuvvetlendirirken ve bu kapsamda Çin ile ilişkilerini daha dengeli bir hale getirirken; Türkiye de mevcut ittifakları ile olan ilişkilerinde bir manevra alanı ve kabiliyeti elde etmeye başlamış durumda.
Bunu 27 Haziran sonrası Türkiye’nin daha aktif hale gelen dış politikasında rahatlıkla görebiliyoruz. Öncesi itibarıyla oyunu kendi sahasında kabullenmiş gibi görünen Türkiye, bu tarih sonrası alan hâkimiyetine dayalı güvenlik anlayışını, yeni güvenlik ve yakın çevre doktrinleri kapsamında sınır ötesine de taşımış durumda. 24 Ağustos 2016 tarihli “Fırat Kalkanı” ve kırmızı çizgilerinin ihlali durumunda uygulamaktan çekinmeyeceğini deklare ettiği “Dicle Kalkanı” bunun en somut göstergeleri arasında yer alıyor.
Kuşkusuz, burada mevcut ittifakların buna önümüzdeki süreçte ne tür tepkiler vereceği de merak konusu. Özellikle, süreçten rahatsız olan iki ülke müttefiklerinin kendi aralarında yeni bir ittifak/müttefiklik ilişkisine girmesi çok büyük bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor. Bu da Türk-Rus motor gücüne karşı tepkisel yeni denge oluşumları demektir. Bu kapsamda son dönemde El Bab’a doğru ilerleyişini devam ettiren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) yönelik bir takım saldırılara bir de bu gözle bakmakta fayda var.

***
Mevcut gelişmeler sonrası Türk-Rus taraflarının yaptığı açıklamaları da bu arada göz ardı etmemek gerekiyor. Ankara ve Moskova’nın burada en son isteyeceği şey, yeni bir 24 Kasım krizi. Böyle bir olasılık bir çuval incirin berbat edilmesi ile eşdeğer olacağından ve ipleri tamamen kopartacağından taraflar amiyane tabirle “yoğurdu üfleyerek yiyorlar” ve süreci baltalamaya yönelik her türlü girişime daha fazla işbirliği ve yeni projeler ile cevap veriyorlar.

Dolayısıyla, burada Türkiye ve Rusya arasında Batı hegemonyasına karşı çok boyutlu bir işbirliği ve bunun aşamalı bir şekilde icrasına dayalı tam bir mutabakattan bahsetmekte fayda var. Düne kadar daha çok enerji diplomasisi bazlı karşımıza çıkan bu husus, kendisini Batı’nın Doğu üzerindeki tüm araçlarını, projelerini ve söylemlerini bertaraf etme üzerine kurulu. Bu yeni sürece enerjinin dışında dolar hegemonyasına karşı ortak para politikalarının da dâhil edilmeye başlanmış olması bu açıdan oldukça önemli.
Bu çerçevede, Rusya’daki temaslarını sürdüren Başbakan Binali Yıldırım’ın iki ülke arasındaki ticarette milli paraların kullanılmasıyla ilgili olarak sarf ettiği: “Türk ve Rus merkez bankalarının karşılıklı ticarette yerel para birimlerinin kullanılması için teknik çalışmalara başladı. Her iki taraf da bununla ilgileniyor. Merkez bankalarımız bunun nasıl gerçekleştirilebileceği ve gerçekleştirilmesi için geliştirilmesi gereken teknik meseleler üzerinde çalışmaya başladı. Herkes, hem Türkiye hem de Rusya buna olumlu yaklaşıyor.” şeklindeki ifadeler oldukça önemli.

***
Değerlerini ve insanlığını kaybetmiş olan ve tarihi bir sefalet içerisinde olan Batı/ABD hegemonyasının temelinde hiç kuşkusuz para yatıyor. Dolar, kapitalizmin ve Batı’nın son kalesi. Bunu ellerinden aldığınız anda çökmeleri kaçınılmaz. Bu kapsamda, başta Türkiye-Rusya ikilisi olmak üzere, Doğu’nun son dönemde yüksek bir sesle dolar karşıtı alternatif projeleri/uygulamaları dillendirmeye başlaması ve Batı’nın elindeki en önemli koz olan denizlere dayalı hâkimiyetini İpek Yolu vb. projeler ile etkisizleştirmeye çalışması elbette bir “tesadüf” olarak değerlendirilemez.

Batı’nın üst aklına karşı, Doğu’nun üst aklının devreye girdiği ve stratejik hamleleriyle atağa geçtiği görülüyor. Buna Batı’nın nasıl bir tepki vereceği şu an için netlik kazanmış değil. Fakat buradan şimdiden söyleyebilirim: Batı buna Doğu gibi işbirliğiyle değil, en iyi bildiği yöntem ve araçlarla cevap verecektir! O yüzden başta Türkiye ve Rusya ikilisi olmak üzere, tüm dünya adına fazlasıyla kritik bir sürece girmiş bulunmaktayız. ABD yeni başkanı Trump’un balkon konuşması bununla ilgili fazlasıyla ipucu veriyor.

Fakat her ne olursa olsun, Doğu yürüyüşünü devam ettirmek zorunda. Bu kapsamda Türk-Rus ilişkilerinde kültür (Avrasya merkezli ortak değerleri ve halk anlayışını ön plana çıkartan), ekonomi, enerji, siyaset ve güvenlik bazlı ilişkilerin önümüzdeki süreçte adının konulacağı yeni bir döneme girdik diyebiliriz. Çünkü Türkiye ve Rusya bu oyunu bozmakta kararlı ve her ikisi de “Yeni Dünya/Üçüncü Yalta” sürecinde ayrı bir kutup olma noktasında adımlarını atıyor.
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir